YALNIZ VE YAŞLI BİR KADIN OLMAK İSTEMİYORDUM...
14 Ağustos 2009. Bugün 54. yaşımı dolduruyorum. Hangi ara bu kadar yılı yolun arkasında bıraktığımı, yaşlanmaya başlayan hafızamla tazelemeye çalışıyorum. Düşünüyorum da; sıkıcı dakikalar geçmek bilmezken bu ömür nasıl oldu da 54. yılını tamamlıyor, hala aklım almıyor. Dini konularda pek iyi olmasam da, Tanrı ile aram hep iyiydi. Çoğu zaman tartışır fakat sonunu hep tatlıya bağlardık. Canım yandığı zamanlarda dua ederdim ona, “Bunu unuttur bana!” diye ve sanırım bu yüzden zamanın çoğu periyodu benim için hızlı geçti. Şimdi bu cümleden tam da şu sonuç çıkarılabilir; Ben mutsuz bir kadındım!..
Mumları üflerken neler geçmiş aklımdan... Oysa o anda eski dostlarım yepyeni yaşımı kutluyorlardı. Senem ve Can, Ozan ve Hale, Semiramis ve Ümit... Tıpkı eski günlerdeki gibi doğum günümde de yalnız bırakmamışlardı beni; vefalı dostlarım benim... Başım ne zaman dara düşse, ne zaman ağlamak için bir omuz arasam omzum eskir mi diye düşünmeden benle oldular ve işte yine buradalar.
“Mumları üflerken ne diledin?” diye sordu Ümit. Sanırım, bu doğum günümde en son duymak isteyeceğim soruydu. Hani yaşımı sorsalar tereddüt etmeden söyleyebilirdim ama bu soru can yakıyordu artık. Çünkü her yıl aynı dilek dilleniyordu. “Sadece sarılıp uyuyabileceğim bir adam istiyorum.” diyemezdim ki ona. “Kozyatağı’ndaki o muhteşem daireyi almak istediğimi söyledim yukarıdakine.” diye espri ile kapamaya çalışmıştım konuyu. Fakat konunun tam da burada açılacağını nereden bilebilirdim! “Yahu ne yapacaksın 270m2 daireyi? Çocuklu olsan eyvallah anlayacağım da, ne gerek var hayatım! Bu ev yetmiyor mu?” dedi Hale. Ozan’ın onu dürtmelemesini benle aynı zamanda hissetmişti, ne yazık!
Boğazımdaki kocaman yutkunmayı gören Can, gramafona doğru ilerledi. Plaklara hızlıca göz gezdirip hemen birini çalmak istiyordu. Ama o da ne? Çalan şarkı Nil Burak’ın seslendirdiği ‘Yalnızım’ şarkısı. “Hay Allah ne kadar saçma oldu.” diye mırıldandı Can. Sonunda o da pes etti, yeni bir şarkı bulmak için. Çünkü büyük ihtimal baktığı plakların %80’i yalnızlık şarkılarını içeriyordu.
Uzunca bir sessizliğin ardından Semiramis’in telefonu çaldı. “Tamam geliyorum. Aman torunlarıma cici bak, gelince külahları değişmeyelim Emine Hanım!” demesi bir şaka mıydı? “Bakıcı, çocuklar çok ağlıyor dedi de, biz müsade istesek Bilgecim.” Bunu duyan diğer dostlarım da ayaklandılar birden. “Zengin kalkışı demek!” diye espri yapmayı ihmal etmemeliydim. Çünkü Bilge ne olursa olsun güler, hep pozitif ve güçlüdür.
Onları uğurladıktan sonra kapının kapanma sesinin ardından duyduğum bu sessizlik ruhumu sağır ediyordu. Kirli tabakların olduğu masaya doğru uzanmam ve gözyaşlarıma bedenimi teslim etmem bir oldu. Acaba yalnızlığı hakedecek hataları nerede yapmıştım? Bu kadar yalnız kalmak Allah’a bile mahsus değilken ben neden ölümüne yalnızdım? İlk kez makyajım akmış mı kaygısı taşımadan, tıpkı küçükken bisikletten düşüp de bacağımı kanattığım günlerdeki gibi avaz avaz ağladım. Kadınlığım rahatlasın diye.
Ağlama seansının ardından doldurduğum bir bardak şarap eşliğinde balkon kısmına doğru ilerledim. Geçmişimle hesaplaşmam geleceğimi şekillendirir miydi? İçimdeki ihtiyar, bu düşüncem üzerine lafını esirgemedi tabi ki.”Ne geleceği be Bilgecim, yaş olmuş nerdeyse 60. Bunun geleceğinden ne olacak?”
Evet yahu, ben yıllarımı hep böyle heba etmişim meğer. Amaan daha 20 yaşındayım. İş, kariyer, yurt dışı, dans, eğlence, eğitim, şu, bu, bok püsür derken hep erteledim sevgilerimi. İşine odaklan sen, aşk gelir sözlerini hep dinledim. Kısıtlı olan zamanlarıma da sevgilicikler ekledim. Sırf yarın öbür gün iş ciddiye binmesin, hayatıma ortak çıkmasın, istediğim zaman defedeyim diye.
Pekii sevgilim olmuş muydu? Elbette ya, olmuştu! Sadece 1 kez de olsa sevmiştim, inanmıştım aşkın huzuruna. Sadece bir kez saçlarımın okşanmasına izin vermiştim. Sadece bir kez yatağımda uyurken başka bir varlığa tahammül edip ona sarılarak uyumuştum.
Neden bitmişti, neden sürmemişti diğer dostlarımın ilişkileri gibi? Bir gece bana gelmişti ve “Olmuyor Bilge, yapamıyorum.” demişti. Aylardır seviştiğim, karşısında titrediğim adam o değilmiş gibi soğuk bir tavırla söylemişti bunu. Ve o gün bugündür inanamamıştım kimseye. Bir daha beni kandırmalarını, kalbimi tuzla buz etmelerini seyretmek istememiştim. Güvenememiştim gelenlere. Hep ben mükemmel, onlar eksik gibi davranmıştım sırf hayatımda temelli olmasınlar diye.
Yalnızlık olgun bir kadınken güzel geliyordu kulağa. Fakat şimdi sabahları uyandığımda yanımda kırışıklıkları dolu, göbeği pörtlemiş, protez dişleri olan bir adam görmek istiyorum. Çapaklı gözlerini açıp “Günaydın karıcım.” desin istiyorum. Bu yol nereye gider diye düşünmeden tenimde kaybolsun istiyorum.
İçimdeki isteklerin ağırlığı yüzünden ağlıyordu yine gözlerim ve balkonun camından yansıyan görüntü ne kadar da kederlendiriyor beni. Bu ben miyim? Kim aldı herkesin hayran olduğu yüzümü, yerine kim bıraktı bu kadar çizgiyi? Umutla pırıl pırıl bakan gözlerim neden yorgunluktan kapanmak üzere? Neden bu kadar yalnız ruhum?
Bu bencil oyunda kaybetmiştim,
Kaygılarımdan, gururumdan kurtularak kal diyememiştim,
Yalnızlığı seçip kendime marifet hikayeleri anlatmıştım,
Karşımdaki beni kandırırken ben de kendimi inandırmıştım,
Oysa çok değil sadece aşkı istemiştim...
Serpil Şahin
serpil5sahin@gmail.com
www.serpilsahin.net
SERPİL ŞAHİN
YAZARA E-POSTA GÖNDER