KAÇMAK SENİ COOL YAPMAZ, EY İNSAN EVLADI!
“Ben kaçıncıyım acaba?”
Her şey, aklından bu soruyu geçirmesi ile başladı… Bu tarz sorularla kıymetli zihnini meşgul etmeyi sevmezdi aslında. Hoş, zaten derdi de ‘sevmek’ fiiline olan yabaniliğiydi. Cümle nasıl bir gidişata sahip olursa olsun eğer içerisinde ‘sevmek’ kelimesi varsa, Azrail görüp de 100 yıl daha yaşamak isteyenler gibi davranırdı. Aşk ve meşkle ilgili her şey zaman kaybıydı onun için.
Fakat bu kez farklı bir şeyler olmuştu işte…
……..
Düşünceleri, bedeni girdiği yatağın sınırlarında kalırdı her zaman. Bu, kendini korumak için öncelikli kuralıydı. Yalandan uydurduğu bir gecelik aşk hikayelerine kendisi de inanmasın diye arada bir ‘sosyal faaliyet’ adını verdiği eylemine ara verir, yatağın içerisinden kafasını çıkarırdı. Yatak oyunlarında en hoşlandığı şeylerden biriydi bu. Burun deliklerinin şişmesini sağlayan oksijen hala kendinde olduğunu gösterdiği için mutlu olurdu. Kendini asla kaybetmezdi, fakat karşısındaki kadının ona tapmasını izleyerek kendini hep tatmin ederdi. Kadını nasıl mutlu edeceğini bilecek kadar tecrübe edinmişti yatak sporlarında...
Bu sabah, evet tam da bu Pazar sabahında bir farklılık vardı. Ve kendisi bunu birazdan fark edecekti. Yanında uzanan kadın, ondan önce ayrılmıştı ceza sahasından. Kural dışı bir hareketti bu ve ilk kez karşılaştığı için ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Oynanan her karşılaşmada sahayı ilk terk eden o olurdu. Kaçmak onu daha cool yapıyor ve bu durumdan hoşlanıyordu. Kaçmak, onun en keyif aldığı alışkanlığıydı.
Odayı incelerken yatağın hemen karşısındaki aynaya takıldı gözleri. Kendisine baktı bir süre. Kumral saçları hareketli bir gecenin ardından alabildiğine karışık duruyordu. Eliyle saçlarını toparlamaya çalışırken yıllardır yüzünde göremediği bir ifadeye rastladı; ama sorgulamak istemedi gördüklerini. Sonra nasıl tanıştıklarını anımsamaya çalıştı. Kareler buğulu olduğu için kendini daha fazla zorlamak istemedi.
Belki çok acil bir işi çıkmıştı ve onu rahatsız etmeden gitmek istemişti, hatta giderken muhakkak kendisini saatlerce izlemişti. Böyle bir adamla yattığı için kendini şanslı sayıp dua bile etmişti. Evet, evet aynen böyle olmuştu. Ve emindi ki kadın giderken bir mesaj bırakmıştı ona. Olamaz mıydı, ona göre elbette aynen böyleydi. Hızlıca telefonunun tuş kilidini açtı. O da ne; Pazar sabahının ikinci şoku; telefonu hala sessiz modunda ve ekranda ne bir mesaj ne de bir arama belirtisi yok, uzay boşluğu gibi.
“Acaba dün akşam beraber olduğum kadın değil miydi? Bunu ayırt edemeyecek kadar çok mu içtim?” diye sordu içindeki kendini gereğinden fazla seksi bulan adama! Çok emindi çünkü; kadınlar ona deli divane olurdu. Kadınları etkilemek, onlarla yatakta cilveleşmek ve sonra da terk etmek küçük bir çocukken kızların saçlarını çekip kaçmaktan daha kolaydı. Kadınlar da bu durumu yadırgamıyorlardı artık. Eskiden daha zordu onun için “Herkes kendi yoluna!” demek. Sırf bunu diyemediği için 1-2 ay takıldığı kadınları hatırlıyordu.
Bunca zihin antrenmanının ardından yolcu yolunda gerek felsefesi ile uzandığı yatağı terk etmeye hazırlandı. Büyük bir tutku ile çıkardığı kıyafetleri odanın nerdeyse her yerine dağılmış ve kadının parfümü sinmişti… En nefret ettiği şey de buydu! Bir kadına ait olduğunu belli eden o lanet koku; kadın kokusu! Büyük ihtimal hızlıca çıkarılan kıyafetlerini yine hızlıca giyip hemen uzaklaştı otel odasından.
Garip başlamıştı gün ve garip bir şekilde devam etmemesi için nerdeyse dua edecekti. Evine gelmişti, herkesten uzaklaşmak istediği zaman içinde olmaktan daha çok keyif aldığı evine. Hemen duşa girmeliydi, bedenini saran bu kadın kokusu onu deliye çeviriyordu.
Keyifli bir duşun ardından kıyafetlerini kirli sepetine atmadan önce pantolonunun ceplerini kontrol etti. Daha önce birkaç kez nüfus cüzdanını pantolonunun arka cebinde unuttuğu için bu konu daha hassas bir hal almıştı. O da ne, cebine ait olmayan bir nesne. “Ne ola ki?” deyip hemen cebinden o tanımadığı nesneyi çıkardı. Bu bir kağıt parçasıydı. Kat kat katlanmış bir kağıt parçası. Kağıdı sarmalayan katları tek tek açıyordu. Katmanların altındaki yazıya bakınca daha önce bu kadar düzgün bir el yazısı görmediğini anımsadı. Gözleri satırın neresinden başlayacağını kestiremiyordu, o kadar heyecanlanmıştı ki. Birden düşündü, lisedeyken kızın biri defterinin arasına birkaç satır karaladığı bir kağıt bırakmıştı. Ne kadar da özeldi o an onun için. İç geçirdi ve satıları teker teker okumaya başladı ela gözleri ile.
“Barda seni gördüğüm ilk andan beri bana birebir benzediğinden çok emindim. Biraz sonra yanıma gelip bana kur yapacaktın; ama buna izin vermeden ben geldim. Kendimden emin halim, duruşum, sana bakışım seni deliye çevirecekti ve sen de bunu bile bile teslim edecektin kendini bana. Tam da düşündüğüm gibi olmuştu; dans etmiş, birbirimizin bardağından alkol yudumlamıştık. Kolay kolay kimsenin bardağına dudağımı değdirmem, önemli bir şeydir bu benim için. Neyse. Ardından bir otelde sabahlama fikrimi de sevmiştin. Otelin kapısından girer girmez öpüşüm deliye çevirmişti seni. Çünkü o öpücüklerin içerisinde tutku, arzu, hırs vardı. İkimiz de ‘aşk ya da sevgi’ kelimelerini yakıştırmak istemiyorduk bulunduğumuz duruma isim olarak.
Sonra sevişmelerimiz. Pardon sevişmek de sevgili ile yapılan bir eylem. Ne diyelim adına biz, hımm seks! Bu zamana kadar en hissederek yaptığım eylemdi. Bana teslim olmak istemediğini biliyordum; ama ben otel kapısının önünde bırakmıştım o kadını. Sadece sana ait olmak istiyordum. Hatırlayamadığım kadar uzun bir zamandır bu kadar kadın hissetmemiştim kendimi. Bu satırları okurken lütfen sırıtma.
32 yaşındayım ve hayatıma giren erkeklerden sadece 2 tanesini sıfatlandırdım, geriye kalanlar isimsiz kahramanlardı ve bu halden hiç şikayetçi olmadılar. Oysa onca zamandan sonra ilk kez birine sevgilim deyip sarılarak uyumak geçti içimden. Ama yapamazdım, çünkü sabah yanımdan ayrılma planları yapıyordun gözlerimin içine bakarken bile. Nerden mi biliyorum, çünkü bana çok benziyorsun!
Sevmekten ya da sevilmekten kaçtığım zamanlarda hep onun kucağına düştüm. Alay etti benimle, Tanrı. Aşka inanmıyorum dediğim zaman çıkardı karşıma aşık olacağım adamları. Eğer sabah bulunduğum ceza alanını terk etmeseydim sonum yine bu olacaktı. Sana aşık olacaktım… Düşünüyorum da aslında hep kaçtığım şeyler, en ihtiyaç duyduğum şeylermiş. Biliyorum, beni ilk etapta diğerleri sıfatına koydun ama sabah uyanıp da yanında bulamayınca birden değerlendim senin için, farklılaştım. Ve şu an beni düşünüyorsun! İlk gecede senle yatan kadın, kadın olmadı değil mi senin için? Oysa düşündün mü hiç o kadın kolaylığından değil aşka hasret olduğundan ve “Acaba bu O mu?” dediğinden seninle yatmış olabilir mi? Neden olmasın, elbet olabilir. İnsanların ha 3 ay sonra ha 3 gün sonra birbirlerini becermelerini anlamıyorum. Ne kadar geç olursa o kadar mı değerlidir kadın? Bu mudur bu yatak serüvenlerinden çıkardığınız sonuç!
Kaçmak zorunda bırakmasaydın beni sen kaçacaktın. Ne zamana kadar bu kaçış? Ya da ne için? Yoruldu yüreğim de, bedenim de… İlla 40 yaşından sonra mı bir hayat arkadaşı bulmak aklımıza gelecek? Konu daha fazla uzamasın. Şunu unutma çocuk, kaçmak cool yapmaz seni, belirli bir ruh yıpranmasından sonra yorgun yapar, yalnız yapar. Yalnız yaşamak, bir yaşam biçimi değildir, dozunu ayarlayamazsan bedenin erir gider.
Eğer olur da bir gün yeniden karşılaşırsak gitmeme ve gitmene izin verme. Giderek yaşayamayız aşkı.
Sevgilerimle
Yasmin”
KalembitiJeyn.
serpil5sahin@gmail.com
www.serpilsahin.net
SERPİL ŞAHİN
YAZARA E-POSTA GÖNDER