KAÇAMAK PAYLAŞIMLAR
Pay etmek. Ya da üleşmek… Budur yukarıda yazdığım kelimenin anlamı. Tabii anlamlar pek çok şeye göre kılıf değiştirebilir yer yer ve zaman zaman… Ama akla gelen ilk gerçek anlamı budur.
En son neyi pay ettiğinizi anımsıyor musunuz?
Ben pek çok payı anımsayabilen nadir yaratıklardan biriyim. Ve üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen hala dün gibi hatırımda kalan paylaşımlarım var. Suratımda kocaman tebessümler bırakan, bazen de “ah”lar çektiren paylaşımlar…
Bir evin 2 çocuğuyuz biz. Kavgalarıyla, gürültüleriyle, şikayetleriyle, ağlamalarıyla, gülüşleriyle büyüyen 2 kocaman velediz. 20 aylık bir zaman farkıyla büyük sıfatını sahiplenmiş olan ben, daha o yaşlardan almışım küçük omuzlarıma kocaman sorumlulukları.
Geçenlerde, halen devam ettiğim, diksiyon kursundaki bir hocam, bana “Mandal üzerine bir doğaçlama istiyoruz senden” deyince kısa süreli bir şokun ardından beynimin üzerindeki baloncuklarda ampuller yanıp sönmeye başlamıştı… Ama aklıma gelen mandalın o ilk anlamı değildi… Benim için mandal sadece çamaşırların asılmasına yardımcı olan bir araç değildi kesinlikle…
Küçükken kimlerin oyuncağı oldu mandallar bilemem ama, mandallar benim en renkli oyuncaklarımdı. Benim mandallarım vardı… Tahtasından, plastiğine, sarısından mavisine, pembesinden yeşiline kadar birçok mandalım… Rengarenk tren yolu ya da köprü yaptığım mandallarım vardı. Annemin bizimle paylaştığı mandallar. Kardeşimle bir araya gelip kendi oyun dünyamızı yarattığımız mandallarımız. Nasıl da mutlu olmuştuk, odanın bir ucundan diğer ucuna kurduğumuz o devasa tren yolunu görünce. İşte benim hayattaki ilk paylaşımımdır bu…
O ana kadar bırakın mandallarımı, günahımı vermezdim kimseye. Kıskanırdım, korkardım. En büyük korkum kıskançlığım ne miydi? Kardeşimin benden daha çok sevilmesiydi en büyük korkum…
Ta ki, o devasa tren yoluna kadar… Aramızdaki kıskançlık ve korkuyu gidermişti mandal kardeşliği.
Daha sonra annenin azarları dahi paylaşıldı. Babanın iş çıkışı eve gelirken aldığı ‘Çokokrem’ler, kekler, pastalar... Ve kardeşimle aramızda kalan ‘nice’ sırlar…
Şanslıydım ben aslında. Paylaşabileceğim mandallarım olmuştu benim.
…
Yıllar geçti ve paylaşımlar yaşımla beraber teker teker bırakmaya başladı beni. Yine o korkak, yine o ürkek, yine o kıskanç küçük kız çocuğu yakamdaydı. Sahiplendi ruhumun en ince noktalarını.
Şimdi kime elimi uzatsam korkuyorum yeniden paylaşmalara. Paylaşımlarla kocaman bir dünya kurmaya.
Bencil bir hayat kurdum kendime; farkındayım. Kimse sorgulamıyor ‘Neden bu kadar bencil hallerdesin’ diye. Çünkü en az onlar da benim kadar eminler; her paylaşımın ardından kocaman, kapanamayacak bir yalnızlığın gelip, hayatlarının merkezine arsızca çökeceğinden.
Mutluluğumu paylaşmaya korkuyorum, ‘Aman kem gözler değmesin’… Gözyaşlarımı dahi paylaşamıyor ‘Toz kaçtı’ yalanlarına maruz bırakıyorum. Aman ha birileri görüp de ‘Ne zayıf kadın’ demesin diye...
Paylaşamıyorum… Ne sevincimi sessizce ne de hüzünlerimi avazım çıktığı kadar.
Derdimi paylaşsam, sahte bir “Seni anlıyorum” lafı ile irkiliyorum… Bende diyorum ki ‘Ben de sizi anlıyorum’ ve paylaşmıyorum.
Bütün insani sorunlarımızın başlıca nedenleri arasında paylaşım. Ama artık paylaşımdan anladığımız tek şey aynı yatağı paylaşmak.
Hayatlarını, sorumluluklarını, suçlarını, sevinçlerini paylaşabilenler varsa hala içimizde eğer, “Ne şanslısınız!” demek istiyorum sizlere. Önünüzde saygı ile eğiliyorum bu şansı kullanabildiğiniz için…
Ben gibi içindeki bencilliği yitirememişlere de bir zahmet hatırlatın paylaşmanın güzel şeyleri arttırdığını, kötü şeyleri azalttığını. Ama öğretirken çok can yakmayın rica ediyorum…
Ve son noktadan önceki cümle:
Kimse kardeş gibi paylaşamıyor tren yolu yaptığı mandallarını…
Serpil Şahin
serpil5sahin@gmail.com
www.serpilsahin.net
SERPİL ŞAHİN
YAZARA E-POSTA GÖNDER