“Lanet olası hava, ne olmak istediğine bir türlü karar veremedi. Yağacaksan yağ, ya da güneşli ol. Bu kadar da dengesiz olunmaz ki! Alt üst ettin ruhumu!”
Sinirinden delirmiş gibiydi Alp. Son birkaç aydır mevsim ne olursa olsun hep aynı tonda uyandığının farkındaydı. Fakat bu farkedişi her sabah ilk kez yaşıyormuş gibi garip sinir halleri içerisindeydi.
Traş ettiği yüzü ile aynada karşılaşınca ne kadar gergin olduğunu net bir şekilde görebilmişti. Neydi bu gerginliğin nedeni? Yeni aldığı terfi ile beraber üzerine yüklenen sorumluluklar mı? Yıllarca yalnız yaşamanın getirdiği özgüvenin kıçında patlaması mı?
Bu soruların yanıtlarını bulduğu gün tüm bu salak ruh hallerinden kurtulacağını hissediyordu. Ta ki, onu yeniden görünceye kadar.
------
Kuruçeşme 1453’teki şirket yemeğine gitmişti. Giyim tarzı, centilmenliği ve kokuları ile çevresinde nam salan, her yaştan kadını etkilemeyi başaran çekici bir adamdı Alp. Bu kutsal görüntünün farkında olduğu için de burnundan kıl aldırmıyor, kaçtıkça daha seksi olmayı başarıyordu.
1453’te kızlarla dolu masayı kestirdi gözüne, sadece 3 erkek vardı masada. Rekabeti seviyordu, hele en başından kazanacağını bildiği oyunlarda başrolde olmaya bayılıyordu. Ama unuttuğu kocaman bir gerçek vardı. Hayatta her zaman 2. adam olmalıydı, ilk adamdı her zaman tahtından edilen.
Alp hoş sesi ve düzgün Türkçe’si ile masadaki diğer 3 erkeği de diskalifiye etmiş, hormonlarının salgıladığı erkeklik ile kendi başını da döndürmeyi başarmıştı.
Tam da bu esnada ‘süpermen’ rolüne ara verme ihtiyacı hissedip top model edası ile çevresine bakına bakına lavobaya doğru ilerlemişti.
Çıkışta en az girişteki kadar seksi bir adam olarak masasına geri dönüyordu ki, o su yeşili gözlere takıldı ela gözleri. Bu gözleri daha önce görmüştü, yavaş yavaş gözlerden resmin bütününe geçmeyi başarabilmişti. Aman Tanrım bu oydu! Tam 6 ay önce onu sorgusuz sualsiz terk eden kadın. Konuşmayı başaramayıp üzerine ustaca tartışıp her tartışmanın sonunu sevişerek kapattığı o ateşli kadın.
Onunla hiç göz göze gelmemiş gibi yapıp masasına yönelmeyi tercih etti. Her ne kadar onu terketmiş olsa da şu an o bir çift su yeşili gözün kendi üzerinde olduğundan adı gibi emindi. Masasına kuruldu ve kaçamak bir bakış ile onu kesmeye çalıştı; ama o da ne! Yerinde değildi. Yine mi aynı şey olmuştu? Yoksa hayal mi görmeye başlamıştı? Onu etkilemek için hiçbirşey yapmamış bu kadın neden onun kalbinin ritimlerinin hızlanmasına neden oluyordu? Aşk, birşey yapmamaktan doğan bir eylem olmamalıydı!
O andan sonra diğer kadınları etkilemek için bedenindeki tek bir kılı bile yerinden kıpırdatmak istemiyordu, istediği şey onunla olmak ya da yalnızlığı ile boğuşurken bir kadını onun adını anarak avazı çıktığı kadar düzmek. Ona olan kızgınlığını bir başka kadından çıkarmalıydı. Daha önce de yapmıştı, anı kurtarmak adına çok işe yarıyordu.
Hemen yanındaki Alev’in kendisine iyiden iyiye sulandığını gördü ve bu hain planları için kurbanını bulmanın şımarıklığı yaşıyordu.
Alev’in kulağına o büyülü kelimeleri fısıldadı: “Bana gidelim mi?” Tek birşey bile söylemeden masadan kalktılar.
Yol boyunca Alev ile hiç konuşmadılar. Eve girip de baş başa kaldıkları sırada hemen sevişmeye başladılar. Şuuru açık sevişmelerden nefret ediyordu Alp, bu nedenle tek gecelik ilişkilerinde şişenin dibini daima görürdü. Ve en önemli kural asla öpüşmezdi, birşey hissetmediği bir kadınla. Bir an önce o karanlık deliğe girip işini ustaca yapıp kadını kendisine hayran bırakmak tek düşündüğüydü.
Alev’in inlemeleri onu kışkırtmaktan ziyade sadece baş dönmesine eşlik eden kuru kalabalık hissi yaratıyordu kulaklarında. Hızlıca boşalmak için beynine sayısız mesaj gönderiyordu, ama odaklanamıyordu. Delirmek üzereydi. Alev’i üzerinden kaldırdı ve banyoya doğru ilerledi. Alev ise ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Banyoya giren Alp aynada kendine bakıp “Ne oluyor oğlum, nerede kaldı aynı gece 3 kadınla beraber olduğun zamanlar? Neden odaklanamıyorsun şu lanet olaya! Bu da tıpkı diğerleri gibi bir kadın neticede! Ha Alev olmuş adı ha Zeynep. Ne fark eder, özelin değil ya? Ne oluyor sana?”
Yüzüne soğuk suyu çarptıktan sonra yatak odasındaki bilgisayarın başına geçmesi Alev’i daha da şaşırtmıştı. Üstelik üzerine iç çamaşarı giymeden vücudundan emin bir şekilde dolanıyordu ortalıkta. Alev ne olduğunu anlamak için Alp’in yanına geldi.
“Ne oluyor Alp, benimle mutlu değil misin?” dedi kısık ve davetkâr bir ses ile.
“Mutluluk. O dediğin bana uzunca bir zamandır uğramıyor. Görevimi yerine getiremediğim için kendime kızıyorum sadece. Konu bu.” dedi.
Alev daha önce yaşadıklarından deneyimlemişti bu konuyu; bu adam bir kadını arzuluyordu ve o kadını aşkı bitene kadar becermeden de diğer kadınlara acı çektirmek istediğini biliyordu.
Usulca Alp’in yanına oturdu ve;
“Bak şirin şey, hayatta her şey planladığın gibi gitseydi şu an sen o arzuladığın kadınla olur ben de kocamla evde mutlu mesut sevişirdim. Planları yaparken ne kadar inanıyoruz, ne kadar fedakârlık yapıp, gerçekleşmesi için ne kadar çalışıyoruz? Bütün kadınlar aynı değil mi senin için? Benim için de bütün erkekler aynı? Peki, bu kadar aynılık içerisinde neden tek eşli olamıyoruz dersin? Şimdi sana yakışır bir yanıt alacağımdan eminim; dünya sex üzerine kurulu diyeceksin. Doğruluk payı da yok değil hani. Bu hayata erkekler olarak koymak eylemi için gelmişsiniz. Canınız sıkılır anamıza koyarsınız, keyfiniz yerindedir yârinize, metresinize koyarsınız. Ama bir kadın size koydu mu da işte böyle aciz olur, kaldıramazsınız hiçbir yerinizi.”
Bu sözleri duyan Alp’in gözleri kocaman açılmıştı ve Alev’in o pürüzsüz yüzüne takılmıştı. Bu durumu görmezden gelen Alev: “Hayata kızmakta ve ona bu kadar koymakta haklı olabilirsiniz.” diye sözlerine devam etti. “O kadın seni neden terk etti diye düşündün mü hiç? Aynaya baktığında “Ulan ne yakışıklıyım, bütün kadınları tavlarım, hepsi ile yatarım kalkarım.”deyip böbürlendiğine adım gibi eminim. Aslında hayat siz gibi yakışıklı adamları daha çok hırpalar. Çünkü sizlerin kalbine diğer karizmatik ya da çirkin adamlara nazaran daha az başkalarını sevme duygusunu eklemiştir. Aynaya sevgilin ile beraber baksan o sevdiğin kadının güzelliğinden ziyade önce kendini görürsün. Biz kadınlar her ne kadar koyulmaya müsait varlıklar da olsak şunu hep unutuyorsunuz; siz bizi düzdüğünüzü sanıp sağda solda gururla anlatırken kendiniz düzülüyorsunuz haberiniz yok! Bir kadınla sevişirken içinden “Ulan amma da becerdim karıyı!” diye geçirdiğin an sana geçirdiklerinin resmidir. Kadın dediğin varlık kadar çakal olamazsın Alp. Kadın havayı çok iyi koklar. Senin ona nasıl bir gözle baktığını, sana nasıl bakması gerektiğini çok iyi ölçüp biçer. Dilediği zaman sana masum, aptal, kontes numalarını çeker kendisi de inanır rolüne. Üstelik bu kimliklerin hepsini sana aynı anda da sunabilir. O kadar başarılıdır gerçek yüzünü kamufle etme konusunda. Senin o güzel bedeninden alacağını alır ve terk eder seni. Tıpkı sana birkaç zaman önce bunu yapan sevgili kadının gibi.
Birini sevmek, önce kendini sevmekle başlar Alp. Ve kendini sevmek ile kendine tapıp becerilmek arasında ince bir çizgi vardır. Sen çizginin hangi kısmındasın dersin?”
Alp, yutkunmuştu. Ağzından tek bir kelime dahi çıkmıyordu. Duyduğu tek ses Alev’in topuk sesleriydi.
Alev gitmişti. Üstelik Alp’i fiziksel ve sözlü becererek.
Ve Alp birşeyi yeni öğreniyordu. Aşk, imkânsızsa vardı. İmkânsız olan birşeyi yaşamak zaten imkânsızdı. O zaman aşk tamamen imkânsız bir dürtüydü.
Bulanık zihni ve çıplak bedeni ile yatağına giren Alp; “Bu gece bir kadın daha seni düzdü ve her gece sadece seni düzmek için yanıp tutuşan kadınını bulana kadar bu sinirli hallerinle barışık yaşa! İyi geceler itina ile düzülen tüm kimliklerim.”
Neye inandıysam defolup gitti, ey aşk duy beni sana inanmıyorum…
Bir kızla tanışsın bir iş seyahati sırasında o zamana kadar bütün kadınların adı farklı olsa da yaşadıklarının tek bir aynı ismi olsun… Fakat bu kıza tutulsun, kız da çapkının teki olsun. Adama hayatta hiçbirşey tat vermesin. Oturup konuşsunlar ama anlaşamasınlar sadece kavga edip sevişsinler... Gece hayatı bir av-avlanma sahnesi…
SERPİL ŞAHİN
YAZARA E-POSTA GÖNDER