Yolda yürüyorum… Onlarca insan… Hepsinin aklında farklı düşünceler, hepsinin yüzünde farklı bir ifade. Kimisi soluk benizli, kaşlarını kaldırmış, sertçe bakıyor önüne, kimisinin ise dudak kenarları kırışmış gülümsemekten…Durup bakıyorum şöyle bir. Anlamlandırmaya karar veriyorum bir anlığına, aklından geçenleri görebildiklerimin. O sırada birisi tosluyor bana, dalmışım ya irkiliyorum. Bana bağırıp gidiyor “Durmasana yolun ortasında!” diyerek ters ters. Tam el kol hareketi yapacakken kızmamaya karar veriyorum. Bugün kızmayacağım kimseye, sadece senaryo yazacağım onların akıllarındaki düşüncelere. Bu adam mesela, az önce bana çarpıp da, beni tersleyen, patronundan azar işitti durduk yere. “Git, halledemediğin işi hallet de gel, yoksa gözüme gözükme!” dedi patronu. O da hışımla çıktı iş yerinden ve bana çattı durup dururken. Az ileride iki kız arkadaş kıkırdaşarak geliyorlar, yüzleri birbirine dönük. Birisi elini kaldırıp belli ki birinin taklidini yapıyor, diğeri de “ Bir daha yapsana harikasın yaa!” diye coşkulu coşkulu sesleniyor diğerine. Öyle dalmışlar ki paylaştıkları şeye, kenara çekilmezsem bu sefer de kesin onlar toslarlar bana. Şu köşedeki adama ne demeli? Bir sağa, bir sola gidip duruyor ağzında bitmek üzere olan sigarasıyla. Tam izlerken adamı bir hışımla alıp sigarasını, fırlatırcasına yere atıyor ve hınçla söndürüyor ayakkabısıyla. Cebinde bir şeyler arıyor, belli ki yeni bir tane yakmak için kalan sigaralarını yokluyor. Bulamayınca da yüzü asık yürümeye başlıyor omuzları düşük. Kim bilir ne derdi var ki gözlerindeki hınç metrelerce öteden hissedilebiliyor. Bu kadın da neyin nesi? Kırmızı ceketinin içine krem rengi dantel bir bluz giymiş, altına da siyah bir etek ve sarı tokalar kafasında. Saçı kızıl. Topuklu ayakkabılarıyla yürüyemiyor. Çorabı da kaçmış. Belli ki ruh hali pek iyi değil. Bir o yana bakıyor, bir bu yana. Tam o sırada gözüm el ele tutuşmuş genç bir çifte takılıyor. Çocuk bir eliyle kızın elini sıkıca kavramış yürürken, kızın mutluluktan gözlerinin içi gülüyor. Bulutların üzerinde uçmak denir ya, tam ondan. Bir bulut eksik altlarında. Birden gürültülü bir ses beni kendime getiriyor. İleride bir grup taraftar, ellerinde bayraklarla bağıra bağıra geliyorlar karşıdan. Herkes yol veriyor onlara, sanki çok önemli bir tören konvoyuymuş gibi gelenler. İstifimi bozmadan yürümeye başlıyorum. Herkesin aklında farklı bir düşünce, herkesin içinde farklı bir mutluluk ya da karamsarlık bugün. Hepsini anlamlandıramam ya. Tam o sırada vitrindeki pembe ayakkabılara takılıyor gözüm. Acaba yeşil rengi de var mıdır? Ne kadar da güzeller. Hızlı adımlarla mağazanın vitrinine doğru yürüyorum…
Sanırım bir tek alış veriş konusunda kendimi anlamlandıramıyorum…
SEMNAL GÖKMEN
YAZARA E-POSTA GÖNDER