>

KÖŞE YAZILARI | ÇAĞATAY ÖZTÜRK

Yaşamın yalnızlık senfonisi

"İnsanoğlu yalnız doğuyor ve ölüyor. Peki sizce yalnız yaşamak zorundalar mı?" Çağatay Öztürk`ün yeni yazısı...
 
   
 
 
     

YAŞAMIN YALNIZLIK SENFONISI

İnsanoğlu yalnız doğuyor ve ölüyor. Peki sizce yalnız yaşamak zorundalar mı ? Ya da o çok yakındıkları yalnızlıktan kurtulmak için neler yapıyorlar? İnsanların çoğu zaman yalnızlığa davetiye çıkardıklarını gözlemliyorum. Öte yandan da sormadan edemiyorum; Acaba yalnızlıktan korkmalımıyız? diye.

Yalnızlığın türleri olduğunu da düşünüyorum açıkçası. İşte yalnızlığın türlerinden biri olan iki kişilik yalnızlık sanırım en çok acı veren yalnızlık türü olsa gerek. Oysa ki iki kişilik yalnızlık yaşayan öyle çok insan var ki. Evliliklerinde yalnız olanlar, işyerlerinde yalnız olanlar, okullarında yalnız olanlar, kalabalık arkadaş gruplarının içerisinde kendini yalnız hissedenler (!).

Köpeklerim Zeyna ve Clara sayesinde yalnızlık nedir bilmem ben. Yalnızlığıma ortak olan, en değerli varlıklardır onlar benim için. İnsanlar ile hayvanların ilişkisini çok özel kılan belki de budur. Karşılıksız ve hesapsız sevgi. İnsanlığı, yalnızlığa mahkum eden en önemli detaylardan birisi işte bu çıkar ilişkileri. Herkesin birbiriyle olan ilişkisi içerisindeki çıkar çatışmaları ve bu çatışmadan doğan inanılmaz yapay bir iletişim! Bu yapay iletişim insanların ilişkilerinin günün birinde mutlaka bitmesine neden oluyor ve insanlar yine yalnızlığa mahkum oluyor. Kısacası yine başladığınız yer olan ‘yalnızlığa’ dönüyorsunuz.

İnsanın kendisini önemsemesi ve özel hissetmesi çok önemli. Ancak ne var ki insanın kendini, numunesi olmayan bir eşya gibi görerek vazgeçilmez sanması esarete davetiye çıkardığı anın ta kendisidir. Yani kendini vazgeçilmez sanan insan farkında olmadan yalnızlığını vazgeçilmez kılıyor aslında.

İnsanlar özellikle biriysiyle aşk yaşayıp ardından o aşk denen duygu tükenmeye başladığında kendini bir tür yabancı gibi hissetmeye başlıyor. Hem ilişki içerisinde hem de kendi özel dünyasında (!). İşte o an iki kişilik yalnızlık farkında olmadan esir alıyor insanoğlunu.

Sevgi ve aşk paylaşıldıkça çoğalan erdemli duygulardır. Ama gerçek anlamda paylaşıldığı zaman. Kimi zaman hüzünlü ayrılıklar ardından üzülürüz. Ne onsuz yapabiliriz, ne onunla. Bazen yalnız kalmamak adına adımızın bile yan yana gelmesinden rahatsız olacağımız kişilerle istemediğimiz durumlara düşeriz. Ne kadar üzülsek fayda etmez. Geçen zaman geri gelmez. Giden sadece zaman değildir ayrıca. ‘Asla’ diyerek yapmadığınız bir çok şey sizi yarı yolda bırakmıştır çoktan. Yapmadıklarınızı yaptırır olmuştur yalnızlığınız. Yalnızlığınız çok şey yaptırır size. Ancak yalnızlığın güzel bir yönüde vardır. Yalnızlık size ‘asla’ dememeyi öğretir.

İnsanlığı yalnızlığa mahkum eden bir başka durum ise insanların özür dilemeyi bilmemeleridir. Özür dilemek birçok kişiye onur kırıcı geliyor. İnsanlar, özür dilediklerinde kendilerinden birşeyler eksilmiş gibi hissediyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

Aslında yalnızlığa sebebiyet veren o kadar çok neden sıralanabilir ki! Sanırım özel günlerde yalnız olmak, yalnızlıktan en çok şikayet edilen ve insanın kendini gerçekten çok mutsuz ettiği anlar olsa gerek. Tıpkı bayramlar, doğum günleri, düğünler hatta cenazeler gibi. Örneğin daha fazla insanın birarada olduğu davetlerden herkes övgüyle bahseder. Ancak az önce belirttiğim gibi kalabalık içinde yalnız olmak belkide en çok can acıtan yalnızlık türüdür. Yalnızlıktan uzak ancak kendinize de hasret kalmadan ve kalabalıklar içerisinde kendinize yabancılaşmadığınız günler dilerim.

Bir kez daha sizinle paylaştıklarımı oluduğunuz için gözlerinize sağlık. Hoşça kalın. Bu arada untumayın her hoşçakal bir merhabadır aslında!

Çağatay Öztürk
Psikoterapist
oztuc@aol.com

 


ÇAĞATAY ÖZTÜRK
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>