>

KÖŞE YAZILARI | ÇAĞATAY ÖZTÜRK

Psikoterapist Olunmaz, Doğulur

Geçtiğimiz günlerde bir danışanım seans esnasında bir soru sordu... (Çağatay Öztürk)
 
   
 
 
     

Geçtiğimiz günlerde bir danışanım seans esnasında bir soru sordu: ‘Çağatay Bey zor değil mi bir psikoterapist olarak bu kadar kontrollü olmak ve yaşamak, ayrıca merak ediyorum tüm psikoterapistler sizin gibi kontrollü mü yaşıyorlar?’ Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz diye bu sorunun cevabı hakkındaki fikrini sordum danışanıma. Verdiği cevap: ‘Şahsen ben böyle bir iş yapamazdım’ dedi ve meraklı gözlerle vereceğim cevaba dikkat kesildi.

Danışanımı daha fazla bekletmeden şöyle bir cevap verdim: ‘Elbette kolay değil psikoterapist olmak ya da özel yaşamınızla ilgili bir takım sınırları muhafaza etmek. Ancak bu mesleği büyük bir aşk ile ve severek yapıyorum. Aldığım eğitimin yanı sıra, işin açıkçası ben bu mesleği yapmak için yaratılmışım diye düşünüyorum’ dedim birazda narsist bir ifadeyle. ‘Nitekim psikanaliz geçmişine sahip biz psikoterapistler haftanın beş günü beş yıl boyunca ciddi bir eğitim sürecinden geçmek zorundayız. Bu süreç bizim geçmişteki travmalarımızla da yüzleşme sürecimizdir. Bu süreçten geçmek bir psikoterapist için son derece önemlidir. Dolayısıyla aslında bu süreç güçlenmemizi de sağlayan önemli bir süreçtir. Değişik kişilik tiplerini analiz etmeyi öğrenirken bir yandan kendimizi de en iyi şekilde tanırız’, dedikten sonra odayı bir sessizlik kapladı…

Biz psikoterapistler aslında çok fazla da terk edilen kişilerizdir. Bu nedenle özel yaşamımda birşeyden mahrum kalmak ya da alıkonulmak bana kendimi kötü hissettirmez. Kendime ait baş etme yöntemlerim vardır. Dedim ya bizler çok terk ediliriz. Örneğin başından çok travmatik olaylar geçmiş bir kişi bir can simidi gibi size sarılır. Daha sonra yaralarını sizinle çıktığı terapi sürecinde sarar onarır. Ondan sonra da günü gelince sizi bir daha görmek bile istemeyebilir. Bu nokta biraz vefasızlık gibi algılanıp anlaşılmaz gelse de, aslında oldukça anlaşılırdır. Çünkü siz o kişiye yaşadıklarını anımsatan en güçlü makamsınızdır. Bu nedenle yeni bir başlangıç yapmak istediğinde bir psikoterapist olarak sizi yaşamında istemeyebilir.

Kolay değildir teori ile pratiği birleştirerek duygusal yıkım içerisindeki insanlarla iletişim kurabilmek. Ama eğer işinizi büyük bir sevgiyle yapıyorsanız o zaman psikoterapist olmak, sizin için dünyanın en keyif veren mesleğidir. Her seans ayrı bir heyecan, ayrı bir yolculuktur benim için. İçinden çıkmaz açmazların, sonsuz sorunların ve dayanılması güç anların belki de en yakın tanığı olarak büyük sorumluluktur psikoterapist olarak danışanlarınızın karşısında her gün hazır olmak.

Danışanlarınız kimi zaman karşınızda şımarık bir çocuk gibidir, kimi zamansa alabildiğince olgun ve anlayışlı, kamil insan. İşte bu değişken ya da sabitlenmiş ruh halleri onların ruhunu analiz etmeniz için önemli ipuçlarıdır…

Bu mesleği yapmaya başladığım ilk günden beri öğrendiğim en önemli konu ‘samimiyettir’. Samimiyet, açık olmak, ‘güven’ duygusunu da pekiştirir. Kimi zaman danışanlarınız sizin bir ‘ağrı kesici’ konumunda olmanızı arzulayabilirler. Her türlü ego tatminini sizin üzerinizden yapmak eğiliminde olabilirler. Oysaki bu noktada sınırı ayarlayacak olan ve düzeni dengeleyecek olan sizsinizdir. Sıcak ama mesafeli, yakın ama laubali olmayan bir tutum bir psikoterapist olarak bana hep kazandırdı. Nitekim danışanlar ‘yaşam koçu’ kavramı ile ‘PSİKOTERAPİST’ kavramını da birbirinden ayıramayabilirler. Bu nokta da yine bu ayırımı yapmak bir psikoterapist olarak size düşer.

Bugüne kadar çeşitli nedenlerden ötürü, birçok defa seyahat etme fırsatına sahip olduğum Los Angeles’te Universal Stüdyo’ları dışında dikkatimi çeken ve beni etkileyen en önemli şey West Hollywood caddesinde bulunan Sunset bulvarı civarlarındaki kafelerde yazan birkaç söz. Bunlardan ilki; ‘Her oyuncu adayı en az psikoterapistinin seans ücretine ödeyecek kadar para kazanmalıdır’. Bir diğeri ise; ‘Yaşam koçları ile psikoterapistler arasındaki en önemli fark, yaşam koçları sizi zirveye taşımakla sorumludurlar. Psikoterapistler ise acılarınızı dindirerek sizi zirveye taşımakla sorumlu kişilerdir’. Gerçekten de öyledir. Kimi zaman danışanlarınızla çıktığınız yolculukta, seanslar ya da bu zorlu durum birçok danışan için dayanılmaz bir acı da verebilir. Ama sonuçta zirve kaçınılmazdır. İşin en ilginç tarafı da analitik sürecin tam olarak ne kadar süre olduğu tam olarak belli değildir. Kişiden kişiye farklılık gösterir.

Uluslararası Tamamlayıcı Tıp Derneği (Complimentary Medical Association) üyesi olan bir psikoterapist olarak benimde bir psikoterapistim olduğunu oldukça büyük bir sevinçle belirtmeden geçmek istemiyorum. Özellikle bizim gibi her gün birçok negatif ya da pozitif uçlardaki duygu karmaşalarını çözümleyen profesyonellerin mutlaka bir psikoterapisti olmalı. Üzerimizdeki duygu yoğunluğunun transferini sağlıklı ve periyodik bir biçimde mutlaka yapmalılar. Umarım günün birinde bizim ülkemizde de bu işi profesyonel olarak yapan tüm meslektaşlarım için bu durum mesleki bir zorunluluk olarak benimsenir.

Bir kez daha yazdıklarımı okuduğunuz için gözlerinize sağlık. Hoşça kalın. Bu arada unutmayın her hoşça kal bir merhabadır aslında.

Çağatay C. Öztürk
Psikoterapist


ÇAĞATAY ÖZTÜRK
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>