Öncelikle uzun bir süredir çok yoğun iş programım ve Eylül ayında çıkacak olan yeni kitabın hazırlıkları nedeniyle yazılarıma alışık olmadığımız bir süre ölçüsünde ara verdiğim için yazımın ilk satırlarında sizlerden özür dileyerek başlamak istiyorum…
Kişilik ve karakter yapısı olarak yapıcı bir insan olduğum için, meslek olarak ‘psikoterapist’ olmayı seçtim. Dolayısıyla, gerek özel yaşamım gerekse iş yaşamımda yıkıcılıktan hep uzak durdum. Ancak son günlerde toplumumuz da dikkatimi çeken önemli bir konu var ki sizlerle paylaşmadan edemeyeceğim…
Birçok kişi adeta özür dilemeğe sığınarak hata yapmak konusunda neredeyse tereddüt etmiyor. Ya da hata yapmamak için özel bir çaba sarf ederek özenli davranmıyor. Yani nasıl olsa özür dilerim ve telafisi olur gibi bir üslup var…
Elbette hatasız insan olmaz. Kaldı ki hatalarımızdan çok fazla şeyde öğrenebiliriz. Ancak hatalar alışkanlık haline dönüştüğünde, bence özür dilemenin pek bir anlamı olmuyor. Özür dilemek, hatalar tekrarlanmadığı zaman anlamlı olur. Hataların tekrarı oluyor ve hataları tekrarlamamak adına özel bir çaba da sarf edilmiyorsa o zaman özür dilemek ‘yapıcı’ değil ‘yıkıcı’ olmaktan öteye gitmiyor.
Hatta bu gibi durumlarda kişiler özür dileme yolunu kullanarak karşılarındaki insanı suiistimal ediyor bile diyebiliriz. Ayrıca çok özrün çok kabahatten ileri geldiğini de unutmamak gerekiyor…
Ortada bir başka gerçek var ki, ona değinmeden geçemeyeceğim. O da samimi özrün büyük bir erdem olduğu gerçeği. Yani kişiler hatalarının farkına varıp samimi bir biçimde birbirlerinden özür diliyorlarsa, o da büyük bir erdemdir. Unutmamak gerekir. Hata yapmaktan çok, çoğu zaman hatanın farkına varmak ve özür dilemek daha fazla önemlidir.
Özür dilemeyi bir alışkanlık haline getirmek ilişkilerin özensiz bir hal almasına sebebiyet verdiği gibi istenilmeyen duyguların yaşanmasına da yol açar. Öyle ki bir kişi sizden özür dilediğinde aslında bir şekilde karşınızdakinin hatasını tekrarlamayacağı ümidi ve beklentisiyle onun özrünü kabul eder ve yola o şekilde devam etmek istersiniz.
Son yıllarda özür dilense bile insanlar arasındaki güvensizlik ve tedirginliği gözlemlemek hiç zor değil. Birçok kişinin birbirinden özür dilediği halde, özür dilemenin ne kadar büyük bir sorumluluk olduğunu göz ardı edebiliyor. Önemli olan özür dilemek değil, özür dilemenin beraberinde getirdiği sorumluluğu anlayabilmek ve uygulamak.
Uzun yıllar yaşadığım Londra’da beni en çok etkileyen sözlerden bir tanesi de, ‘Sorry’ sözcüğü. Aslında bu sözcükten fazla, Londra’da insanların bu sözcüğün sorumluluğunu taşımaları beni çok daha fazla etkiledi. Sorry sözcüğü, yolda yürürken birine hatayla çarpan bir kişinin kullanıldığı bir sözcük olduğu gibi bir trafik kazasında bile, aynı sözcükle karşınızdakinden özür dilemek mümkün. Dolayısıyla özür dilemenin farklılığı ve ayrıcalığı aynı zamanda insan ilişkileri arasında ne kadar büyük bir onarıcı olduğunu unutmamak gerekiyor.
Bu arada kimi insan grupları var ki, ne kadar hatalı olduğunu bilse de ya da içinde bulunduğu durumda mutlaka özür dilemesi gerekse de, bir türlü özür dilemek istemez. Özür dilemek bu bakış açısında olan kişiler için, sanki aşağılayıcı ve kırı bir durumdur. Oysaki özür dilemeniz gereken durumlarda, böyle bir davranış sergilemek oldukça erdemli bir yaklaşımdır.
Umarım yaşamda çok fazla özür dilemek zorunda kalmaz, ama özür dilemeniz gerekiyorsa da özür dilemenin ağırlığını ve ayrıcalığını bilenlerden olursunuz.
Bir kez daha sizlerle paylaştıklarımı okuduğunuz için gözlerinize sağlık.
Çağatay Öztürk
Psikoterapist
ÇAĞATAY ÖZTÜRK
YAZARA E-POSTA GÖNDER