DOST DEDIKLERINIZ AVUÇLARINIZI KANATIRSA
Yaşamda kimi zaman, çok büyük darbeler alsanızda bıkmadan, usanmadan, yılmadan bir yerlere ve birilerine tutunmaya devam etmek istersiniz. Güven duygusunun eşsiz konforunun sarhoşluğuyla günün birinde başınızı bir yere çarpıp, gerçeği göreceğiniz aklınıza gelmez. Özellikle çok güvendiğiniz birinden ağır bir darbe aldığınızda, kendinizi tecavüze uğramış gibi hissederseniz. Ruhsal bir tecavüz....O an bir daha asla dersiniz, kendinizi üzersiniz. Elinizden gelse alıp başınızı gitmek istersiniz çok uzaklara. Ama bilirsiniz bunun mümkün olmadığını, olamadığını. Aslında hem karşınızdakine, hem kendinize bir şans vermek adına karşınızdakiyle paylaşmak istersiniz içinizdekileri. Bilemeden karşı tarafın sizinle körebe oynamak istediğini! Siz körebe oynamak yerine gözlerinizi dört açmak istersiniz. Hesaplayamazsınız karşı tarafın sizin kadar yaşamın gerçekleriyle yüzleşmekten kaçındığını. Ya da inançlarınızın son durağı olarak gördüğünüz birinin sizi ne kadar inciteceğini. İncinince yeniden hissedersiniz o tarifi zor duyguyu. İçiniz acır. Ruhunuzda anlatılması zor sancılar sizi yaşama karşı küstürür. Kendinizi yalnızlığa mahkum edecek kadar hüzünlenirsiniz.
Bazı anlar vardır, zor gelir taşımak davetsiz misafir olarak ansızın kapınızı çalan şüphe canavarını. Tıpkı yaşamın diğer duygularını paylaştığınız gibi, sizi kemiren duyguları dostluğunuzu kemirmesin diye karşınızdakiyle ‘dost’ dediklerinizle paylaşmak istersiniz. Ama anlatamadığınızı, dostum dediğinizin sizi anlamadığını anlarsınız sonunda. Anlaşılmazlıklar zinciri boynunuza dolanıp sizi boğmadan ayakta kalmak, nefes almak adına sessizliğe gömülürsünüz. Ama nafile, kayıp duygusu yakanızı bırakmaz.
Zordur kayıp duygusunu, yeniden yaşamak. Her başlangıcın, bir sonu olduğunu bildiğiniz halde benlik bütünlüğünüze ihanet ederek, bir kez daha kabullenmek zor gelir kayıp duygusunu. Kaybettiğiniz sadece, dostum dediğiniz kişilerin size yaşattığı güven fırtınasındaki savrulan benliğinizdeki bütünlük değildir. Aynı zamanda, hayalleriniz, emekleriniz, yarınlarınız, anılarınızdır...O an herşeyinizi yitirmiş hissedersiniz. Çantasını yankesicilere kaptırmış biri gibi hissedersiniz kendinizi. Aklınıza gelmez çantanızın içinde giden, ehliyetinizin, banka kartlarınızın, nakit paranızın ve sizin için değerli olan birçok şeyin tekrar sizin tarafınızdan yerine konulabileceği gerçeği. Melankolik bir ruh haliyle gözünüzde büyür yarınlarınıza ışık tutacak kapıları aralamak. Dünyanın sonu gelmişcesine çığlık atmak istersiniz ‘Hayır, Olamaz’ diye. Ama zaman aslında tüm çözümsüzlüklerin en büyük çözümüdür. Bunlarda geçecek demek istersiniz, dersiniz de kendinize içiniz acıyarak!
Ellerinizde bırakmamacasına sıkı sıkıya tuttugunuz dost dediklerinizin size yaşattıkları bir anda avuçlarınızı kanatır. Avuçlarınız kanasada akan kanın kendiliğinden durmasını beklersiniz. Güzel günler geçirdiğiniz dost dedikleriniz avuçlarınızı kanatsa da yaşamınızdaki varlıklarının son darbeleridir bu darbeler bilirsiniz. Mazoistçe bir melankoli içerisine girersiniz. Güçsüzlüğünüz size güç verir. Avuçlarınız kanasada akan kanları durdurmak için bir çaba harcamazsınız. Avuçlarınızda kanayan, kanları temizlemek için ellerinizi yıkamayı biraz daha geciktirsiniz. Çünkü bilirsiniz ki avuçlarınızın kanaması duracak. Ellerinizi yıkadığınızda o kanlar temizlenecek. Peki ya yüreğiniz kanarsa?
Umarım dost dedikleriniz, ne avuçlarınızı kanatır ne de yüreğinizi!
Bir kez daha sizlerle paylaştıklarımı okuduğunuz için gözlerinize ve yüreklerinize sağlık.
Hoşçakalın. Mutlu kalın.
Bu arada unutmayın her hoşçakal bir merhabadır aslında!
Çağatay Öztürk
Psikoterapist
oztuc@aol.com
ÇAĞATAY ÖZTÜRK
YAZARA E-POSTA GÖNDER