Sevgili dostlar,
Siz çalışan hanımlardan gelen yoğun istek üzerine bu yazıda sizlerle bu konuyu paylaşmak istedim.
Çalışan kadınların sorumlulukları ev kadınlarına göre çok daha fazla hiç şüphesiz. Özellikle çalışan kadının ev düzeninde eşide yardımcı olmuyorsa çalışan kadının işi daha da zorlaşıyor. Çalışan kadın hem iste calışıyor hemde ev duzeni konusunda kendini birinci dereceden sorumlu hissederek evde calışıyor, birde anneyse bu sorumluk daha da artıyor.
Her insanın düşünme biçiminde maskülen ve feminen taraflar vardır. Bu düşünce biçimi, kişinin içinde bulunduğu bio-psiko ve sosyal durumdan cok etkilenir. Özellikle erkek egemen bir iş dünyasında yaşam savaşı vermek zorunda olan iş kadını bu nedenle iş yaşamında daha maskülen düşünme gereksinimi hissedebilir. Oysaki evdeki sorumlulukları çerçevesinde feminen düşünme biçimi ile hem anne olmayı hem ev kadını kimliğini yaşamaya calışırken iş ve ev yaşamı arasında bir rol çatışması yaşayabilir. Yaşanan bu rol çatışması çalışan kadınların ev kadınlarına oranla depresyona yakalanma riskinin iki kat daha fazla olduğunu ortaya çıkarıyor. Özellikle son yıllarda A.B.D ve İngiltere’de yapılan psiko-sosyal araştırmalar bu olasılığı daha da güçlendiriyor.
Çalışan Kadın Anneyse;
Çalışan kadın anneyse sorumluluklarının daha fazla olduğu yadsınamaz bir gerçek. Bu durumda da yeterlilik duygusu ile ilgili sorunlar kadında endişe bozukluğuna sebebiyet verebiliyor.
Anne olan calışan kadın çok iyi şartlarda çalışıyor olsada ve çocuğuna çok iyi şartlarda bakılıyor olsa da yine çocuğunun yanında olamadığı ve onunla yeteri kadar vakit geçiremediği icin gizli bir suçluluk duygusuna kapılabiliyor.
Çalışan anneler icin en onemlisi zamanın kıymetini bilmek ve zamanı çok iyi değerlendirmek. Evdeki temizlik, çamaşır, ütü gibi sorumluluklar ile çocuk ile geçirilecek zaman arasında bir zaman paylaşımı yapılması gerektiğinde kimi zaman kadın çok büyük bir tereddüt yaşayabiliyor. Çalışan kadını depresyona iten en büyük nedenlerden bir tanesi kadının aynı anda iki mekanda olma arzusu. Evinde ev kadını olma arzusu ve anne olarak cocugunun yanında olma arzusu, hemde iş kadını olarak iş yerinde olma arzusu. Tabii ki toplumsal şartlandırılmışlıklarda yine bu duygunun kadında daha yoğun yaşanmasına sebebiyet verebiliyor ve çalışan kadın ne yazık ki farkında olmadan depresyona girebiliyor. Bu durumda elbetteki çalışan kadının işteki verimini etkiliyor.
Çalışan Kadının Depresyona Girme Riskini Artıran Etkenler;
• Çalışma konusunda seçme haklarının olmaması ve mutlaka çalışmak zorunda olmak,
• Eşlerden ev ile iligi sorumluluklarda destek görmemek,
• Çalışma saatlerindeki düzensizlik,
• Özellikle çocukları ile geçirmek zorunda olduğu zamanlarda çalışmak zorunda kalmaları,
• Kendilerine bireysel olarak işteki yoğunluktan ötürü zaman ayıramamak,
Çalışan Kadının Depresyona Girme Riskini Azaltan Etkenler;
Çalışan kadının depresyona girme olasılığını azaltmak için en önemli etken herşeyden önce ‘bireysel tatmin’in (personal satisfaction) sağlanmasıdır. Bireysel tatmin ancak ihtiyaçların yine bio-psiko ve sosyal anlamda tatmin edilmesiyle sağlanabilir.
Bunun yanısıra,
• Kadın çalışma alanı konusunda ve çalışıp çalışmama konusunda tercih hakkına sahip olmalı,
• Eşleri çalışan kadınları özellikle ev ile ilgili sorumluluklarda desteklemeli,
• Çalışan kadın anneyse full – time yerine part – time calışmalı, eğer mümkünse çalışma saatleri çocukların okulda olduğu veya sosyal aktivitelerini gerçekleştirdiği zamanlarda olmalı,
• Çalışan kadın kişisel bakım için (kuaför , güzellik veya spor salonu gibi) kendine periyodik olarak zaman ayırmalı,
Kişi isterse zamanı çok iyi değerlendirerek ve programlayarak istediği herşeyi mutlaka yaşamına sığdırabilir, Önemli olan zamanı nasıl değerlendirebileceğinizi bilmek ve yaşamınızdaki öncelik sırasında olan noktalari iyi tespit etmek.
Bir kez daha sizlerle paylaştıklarımı okuduğunuz için gözlerinize sağlık.
Hoşçakalın.
Bu arada unutmayın her hoşçakal bir merhabadır aslında!
Çağatay Öztürk
Psikoterapist
oztuc@aol.com
ÇAĞATAY ÖZTÜRK
YAZARA E-POSTA GÖNDER