>

DİĞER HABERLER

Yaşasın! Türküm, misafirperverim ve pratik zekalıyım

"Akşam saat tam 21.00’de kapıdan içeri daldık. Uçağımız yarım saat içinde kalkacak ve Türkiye’de bulamadığım, almak istediğim bir kitap var." Mürsel Sezen'in bugünkü yazısını okumak için tıklayın...
 
   
 
 
     
Yaşasın! Türküm, misafirperverim ve pratik zekalıyım

Yer: Köln’de bir kitapçı dükkanı.
Akşam saat tam 21.00’de kapıdan içeri daldık. Uçağımız yarım saat içinde kalkacak ve Türkiye’de bulamadığım, almak istediğim bir kitap var. Kepenkleri kapatmaya yeltenen kadına aradığım kitabı soruyorum.
Kadın; “kapatıyoruz” diyor.
Durumumu açıklıyorum. “Uçağım birazdan kalkıyor, sadece olup olmadığını söyleseniz.”
Kadın hemen alaycı bir tavırla insan hakları nutukları atmaya kalkıyor. Benim talebim onun özel hayatına müdahaleymiş, onun dinlenmeye hakkı yok muymuş, mesaisi bittikten sonra çalışmazmış, kapanış saatinde gelen her müşteriye bakmaya kalksa bu iş yürümezmiş vs.
“Bunları söyleyene kadar kitabın olup olmadığını bana söylerdiniz” diyebilmiştim fakat belli ki bu bir anlayış sorunuydu.
Kitapçıdan çıktıktan sonra Türkiye’de bunun hiç olmayacağını aksine bir kitap fazla satabilmek için tezgahtarın ne kadar çaba harcayacağını konuştuk.

Yer: Atina’da bir otel.
Yunanlıların akşam yemeğini gece yarısından önce yememe alışkanlığından bihaber olan bir grup gazeteci, saatler süren bekleyişten sonra akşam yemeğine kavuşmuştuk ama yemekten çıkmamız da geceyarısını bulmuştu.
Canımız çay çekti. Akşam yemeğinin üstüne şöyle tavşan kanı demli bir çay!
Otele döndük. Bizim otelin barı ve restoranı çoktan kapatmıştı. Caddenin karşısındaki otele geçtik. Oradaki bar açıktı, üstelik barın üzerinde çeşit çeşit poşet çaylar sergileniyordu.
Önce demleme çay sorduk. “Yok” dedi garson kadın. Poşet çaya da razıydık fakat “Ben sadece servise bakıyorum, size çay hazırlayamam. İsterseniz bira getirebilirim” cevabı aldık.

Üniversiteden mezun olduğumuz geceyi anımsadım.
Gecenin iki buçuğunda 150 kişi, Ortaköy’e gitmiştik. Açık tek bir yer yoktu, yalnız bir kişi bir çaybahçesinde yerleri yıkamakla meşguldü. 15 dakika sonra bütün esnaf kepenklerini açmış, hizmet vermeye başlamıştı bile...
Nasıl haber aldıklarına şaşıp kalmıştık. Bizim arkamızdan gelen İktisat mezunları güruhu da 200 kişiyle meydana dalınca gündüz kalabalığını aratmaz olmuştuk.
Canım memleketim benim.
Buna benzer o kadar çok örnek var ki...
Sanırım bu örnekler bize atfedilen “misafirperver” kavramının ne menem bir şey olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Bir de pratik zeka sorunu var.
Soruna anında müdahale edemiyorlar.
Bunun en tipik örneği de para üstü alıp-verme. 6 Euro tutmuş bir şey için 11 Euro verip 5 Euro alamıyorsunuz. İlla 4 Euro para üstü verecekler. Kafaları karışıyor, hatta size dolandırıcı gibi bakıyorlar.
Onlar hizmete farklı bakıyor, biz farklı. Onlarda önce kendileri geliyor sonra iş. Bizde ise karşımızdaki kişiyi memnun etmek her şeyden önemli.
Onlar iş tanımları dışında bir şey yapmazken, biz iş için özel hayatımızdan bile taviz veriyoruz.
Hangi sistemin doğru olduğu tartışılır.
İkisinin de iyi-kötü tarafı var ama ben böyle zamanlarda ülkemin kulaklarını çok çınlatıyorum, halimize şükrediyorum.

Mürsel Sezen
msezen@boyut.com.tr



Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>