Tuhaf bir dönem...
"Depresyona girdim. Bu ilginç bir depresyon! İnsan büyüdükçe böyle oluyor galiba. " Mürsel Sezen'in yeni yazısı...
Aslında içimin dışıma yansımasından pek hoşnut değilim.
Bu yüzden dışarıdan baksanız –normal- bile görünebilirim fakat ev hayatım tam bir sürünme halinde...
Eğer işe gitmeyeceksem, yapacak bir şeyim de yoksa yataktan çıkmak istemiyorum.
Sadece “zorunlulukları” yerine getiriyorum. Amaçsız bir mayın gibi dolaşıyorum ortada.
Allahtan haftasonu yanımda kardeşim vardı. Beni hiç yalnız bırakmadı, ben de kendimi “koyvermedim.”
Üst üste o kadar çok ölüm haberi, o kadar çok hastalık haberi aldım ki sanırım dengem bozuldu.
Depresyona girdim. Bu ilginç bir depresyon!
İnsan büyüdükçe böyle oluyor galiba. Toplumsal hayatın devam ediyor. İntihar etmeyi falan da düşünmüyorsun. Moralin de bozuk değil.
Fakat bir şey yapmaya istekli değilsin.Motivasyonun yok. Hatta hayatın anlamı da kalmıyor.
En yakın arkadaşlarımdan birinin babası hastanede yatıyor.
Ameliyat oldu fakat pek umut yok. Pazar onu ziyaret ediyorum, babası iyi görünüyor, insan kötü bir şey olacağına inanamıyor.
Akşam saatinde hastanenin bahçesinde kahve içiyor, biraz laflıyoruz. Babasının hala gelecek planları yaptığından bahsediyor. Onun da bu olaydan sonra hayata bakış açısı değişmiş.
“Sadece röntgen çektirmeye gelenlere bile özeniyorum” diyor. “Onlar çıkıp gidecek, biz buradayız”
Sonra Çağatay’dan konuşuyoruz. Eşinin cenazesi şuradan kalktı, diyor arkadaşım. “Doktorların mesleği de bir tuhaf, arkadaşlarının cenazesini kaldırıyor, sonra hayat kurtarmaya devam ediyorlar.”
Sigarasından arka arkaya nefes çekiyor.
Çağatay’ın 15 yıl önceki hali hiç gözümün önünden gitmiyor. Sessiz sakin bir çocuk, saçları sivri sivri, alnına düşmüş. “Annem hala hatırladığın gibi” diyor.
Çağatay’ın babası beni çok severdi ve kızı Ayşe’nin bana benzemesini çok isterdi. Bize para verip sahaflara yollardı. Verdiği parayla 20’ye yakın kitap aldığımı bilirim. Üniversiteyi kazandığımı öğrendiği gün “bunu kutlayalım” demişti. Hep birlikte Gelik’e gitmiştik.
Ferruh Bey, eşi, büyük oğlu Kubilay, küçük oğlu Çağatay ve Ayşe. Yanlış hatırlamıyorsam Kubilay o zaman zaten doktordu, Çağatay da tıpta okuyordu. İki oğlu da anne-babası gibi doktor olacaktı.
Çağatay kendi gibi doktor bir bayanla evlenmişti ve 6 yaşında da bir oğulları vardı. Sonra bir gün eşi grip olmuş, ateşi çok yükselmişti, çalıştığı Çapa hastanesinde birkaç gün yatmış, ateşi düşünce eve dönmüştü.
Bir gece ateşi tekrar yükselmiş ve hastaneye kaldırılırken yolda ölmüştü. “Entübe ettikleri halde” diyordu annem. “Ki bazı yaşlı hastaları entübe edip aylarca yaşatırlar.”
Belli ki bir virüs kapmıştı. İnsanın nasıl nutku durmasın. 30 yaşında genç doktor bir bayan tüm ailesi de doktorlardan oluşuyor ve gripten ölüyor. Üstelik arkasında 6 yaşında çocuğunu bırakarak.
İşte her şeyin, tüm çabaların anlamsız geldiği an...
Bu yüzden hiçbir şey yapmak istemiyorum.
Mürsel Sezen
msezen@boyut.com.tr
DİĞER HABERLER
Annelerini Dinleyen Genç Kadınlar Riskten Kaçıp Nakite Sarılıyor Yatırım Yapmıyor
Genç girişimci kadınları riskten kaçmadan yatırım yapmaya davet etti...
Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’na Son 30 Gün
Dünyanın en büyük spor organizasyonu olan olimpiyatlar için geri sayım sürüyor.
“Ayşe Tolga’nın Kaleminden “Titreşimini Yükselt Hayatın Değişsin” Raflarda Yerini Aldı!”
“Bakımlı Bir Cilt, Mis Kokan Saçlar”
“Lezzetin İnanılmaz Hafifliği ”
“Nicole, Tom Cruise'a dargın!”
“Doğum Sonrası Estetik İçin Acele Etmeyin!”
REKLAM
reklam@cosmoturk.com
İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com
TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32