Hani dört ayak üstüne düşmüştüm ya ben; düşmemişim…
Hani derler ya "bir erkek ne kadar mükemmele yakınsa o kadar tehlikelidir durum" diye…Kesinlikle doğru!!!

O gece Fusca’da gerçekten güzel vakit geçirdim. Saatlerce sohbet ettik Eros’la. Hem de neler konuştuk neler; sanattan girdik ilişkilerden çıktık, kadınlara yapılan haksızlıklara daldık, ataerkil toplumun kocaman egolu erkek çocuklarından dert yanmaya kadar vardık…Alışveriş ve modadan hatta meditasyon ve yogadan bile konuştuk.

Yani bu Eros tehlikeli olacak kadar mükemmeldi.

Ben de "konu salağı" oluyorum bu hikayede malumunuz. Yok yok kendime haksızlık falan ettiğim yok. Adam bana her türlü sinyali verdi ama ben sinyalleri yanlış değerlendirmekte ısrar ettim. Özellikle Fusca’daki ilk gecenin ardından benim uça kaça pansiyona gidip, Bengi’ye "o kadar muhteşem biri ki Bengi, gerçek olamayacak kadar güzel olur böyle bir ilişki" demem falan tam bir facia, şimdi düşününce…

Varacağım nokta şu ki, ikinci buluşmamızda -iskelede- Eros benle sevgilisini tanıştırdı.
Çok muhterem bir zat kendileri; Eros gibi zeki, kültürlü, sıcak ve samimi. Ve hatta Eros gibi "yakışıklı": evet ya-kı-şık-lı! Adı da "Gökhan".

Ay ben ne yaptım da hep benim başıma gelmekte bunlar? Ah Oğuz ah, seni unutamayayım diye sen mi planladın bu hain komployu? Keşke öyle olsaydı…Yanlış anlaşılmasın,insanların cinsel tercihlerine saygım sonsuz; ammavelakin benim gibi ,ayrılık acısını unutmaya çalışan, genç bayanlara da biraz ağır değil mi bu darbe? Hani kaldıramayacağımdan değil ama…

…

Bengi’ ye de Şerif ve adamlarından hayır gelmedi pek tabii.Tatilin son haftasında, ben, Bengi, Eros, Gökhan ve Şerif ayrılmaz beşlisi şeklinde adanın altını üstüne getirdik. Eğlenmesine eğlendim ama yine de kendimi salak gibi hissetmeye de devam ettim.

Neyse canım adam olacağız biz de elbet…
Sadece -böyle sürprizli- birkaç tatil daha gerek!