>

DİĞER HABERLER

Sıfırın tarihi ve İstiklâl Caddesi...

"“Sen sıfırın tarihini biliyor musun?” diye sordum. Şaşırdı. Başka ne yapması beklenebilirdi ki zaten..." Gülay Haktankaçmaz'ın yeni yazısı...
 
   
 
 
     
Sıfırın tarihi ve İstiklâl Caddesi...


Merhaba,


“Sen sıfırın tarihini biliyor musun?” diye sordum. Şaşırdı. Başka ne yapması beklenebilirdi ki zaten...

Sadun’la karılaştım da geçenlerde. Seni de sordu biliyor musun? Her zamanki gibi İstiklal Caaddesi’nden Tünel’e doğru yürümeye koyulduk. Bu arada ona sorduğum ve yaklaşık yarım saat boyunca yanıt alamadığım soruma bir başka soruyla cevap verdi: “Sen biliyor musun?”

Ne yapabilirdidm ki? Bsaşladım anlatmaya...

“Çok eskiden beri bilindiği sanılıyor. Kuzey Hindistan’da yedinci asırda kullanılmaya başlandığı biliniyor. Orta Amerika’da da Maya medeniyetinden günümüze kadar gelen kalıntılarda rastlanılmış. Sıfır, Arapça’ya ‘aş-fir’ ya da ‘şsifr’ olarak Hindistan’dan geçmiş. Eski Latin matematikçileri bu kelimeyi ‘zephyrum’ olarak tercüme etmişler. Daha sonra, diğer Avrupa dillerine ‘cifra’, ‘zeuero’, ‘cifre’ ve ‘chiffre’ kelimeleri halinde geçmiş.”

“Bunları anlatarak hayatlarımızın aslında sıfırdan ibaret olduğunu mu anlatmaya çalışıyorsun?”
“Sıfır olmasaydı, matematik de olmazdı. İşlemler nasıl yapılırdı?”
“Sıfırdan hariç rakamlar yok mu ki?”
“...”
“Ne diyorsun ya, ben seni bunları dinlemek için aramamıştım. Hadi hazırlan, seni almaya geliyorum.”
“İyi de nereye gideceğiz?”
“Her zamanki yere....”

Gittik. Yine her zamanki yerdeydik telefon konuşmamızdan birkaç saat sonra. İstiklâl Caddesi’nde Balık Pazarı’nın bitiminde kapısında her zaman iki iri yarı tipin bulunduğu bir yerdi burası. Kapıdan girince ince uzun bir holden geçilir. Holün bitiminde hemen sağ taaftan küf kokan merdivenlerden bara giriş yapılırdı. Kocaman demir bir kapısı vardı mekânın. Sidik kokardı. Aslında tam sidik de değil. Nasıl anlatsam, böyle bira, kırmızı şarap ve sidik karışımı bir şeydi.

İşte sırf bu yüzden kapıyı açan kişi asla ben olmazdım. Oraya sürekli Sadun’la giderdik. Kapıyı o açardı.

Kapıyı yine o açmıştı. İçeride bir yığın hoplayan, zıplayan, garip tipler vardı. Biçimsiz vücutlu, limon göğüslü, basık kalçalı kadınlar doldurmuştu o gece pisti. Pist de denilemezdi ya ortadaki “şey”e, neyse!

“Akıyorum abi olaya”
“Akalım tabii ya!”
“Geyik çevirelim....”

Ağızbirliği etmişlercesine dans eden tipler birbirlerine bu cümleleri sarf ediyorlardı. Süklüm püklüm, salaş giyimli, güneş gözlüklü tipler... Karanlık bir bar ortamında önceleri neden bu insanların güneş gözlükleriyle dolaştıklarını anlayamazdım. Sonrada öğrendim ki, hepsi “madde” kullanırmış. Ve “madde” kullananların gözleri en ufak bir ışık karşısında rahatsız olurmuş. İşte bu yüzden de o karanlık, izbe barlara bile güneş gözlükleriyle gelirlermiş.

Bunların tümünü karşımda çılgınca dans eden güneş gözlüklü gence bakarak düşünmüştüm. Gözlerimi öyle dikmişim ki sonunda dayanamayıp karşıma geçmiş, sanki benimle dans ediyormuş gibi etrafımda bir ileri, bir geri sallanmaya başlamıştı. Bu arada Sadun da ortalarda görünmüyordu.
Karşımda oynayan tip bana bir şeyler söylüyordu, ama anlamıyordum. Anlamamı da beklememeliydi. O gürültüde onu nasıl duyabilirdim ki? Çocuğun salak olduğunu düşündüm. Düşündüm, düşündüm. Güldüm ve yanından uzaklaştım.

İstiklâl Caddesi’nin ara sokaklarından birindeki bu izbe, bir o kadar da köhne barında, aslında bar da değil ya, alt kültürden müdavimlerin takıldığı bu yerde bulunmaktan yine de keyif alıyordum. “Shake that” nameleri altında kalçalarımı bir sağa bir sola sallamak kendimden geçmem yetiyordu artıyordu bile. Öyle süper dans etmesini bilmiyordum. Ama bir şekilde kıvırıyordum bu işi.

Sadun’un başta söylediği gibi “geyik çevirdiğimiz” bir gece olmadı. Sadece kendi çapında eğlenenleri izlediğimiz, bazıalrı için sıradan sayılan bir İstiklâl Caddesi gecesiydi....

Sevgimle,
gh.
Gülay Haktankaçmaz
gulay@cosmoturk.com



Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>