Saçlar kadınlığın iktidarıymış
*Bir kadın saçlarını neden kısa kestirir ve ne hisseder saçlarını kısalttıktan sonra...* Mürsel Sezen'in yeni yazısı...
“Abla saçlarını niye kestirdin, sadece yaşlı kadınlar saçlarını kestirir” dedi.
Doğrusu hiç dikkatimi çekmemişti.
Üst komşum kapının ziline basıp balkona çıkmamı rica ettiğinde 50 yaşlarındaki bu kadının da saçlarının kısa olduğuna ilk kez fark ettim. Hepimiz balkonlarımıza çıkmış, apartmanımızı boydan boya saran asmanın yönünü tayin ederken, dallarının orasına burasına ip bağlayıp çekiştirirken, alt katımda oturan biri yine 50’lerinde, diğeri 60’larındaki iki kadının da saçlarının kısalığına yine ilk kez dikkat ettim.
Sonra annemi ve arkadaşlarını düşündüm. Onların da...
Balkondan içeri girip kardeşime sordum;
“Neden yaşlı kadınlar saçlarını kestirir ki?”
“Sıcak basıyordur onları!”
12 yaşında bir çocuğun böyle çarpıcı gözlemler yapması doğru mu sizce?
Muhtemelen menopoz döneminde kadınları hakikaten sıcak basıyor. Ununu eleyip, eleğini asmış oldukları için saç uzatmaya, kendilerini başkalarına beğendirmeye çalışmıyorlar. Yani bir nevi kadınlıklarından feragat ediyorlar (Çok mu ağır oldu bu söz?) Böylece 50’lerinde kısacık, rahat ve kullanışlı saçlara sahip oluyorlar.
Aynı gün Piyale Madra’nın karikatürüne çok güldüm. Kız elinde torbalarla, mutsuz bir yüz ifadesiyle, hışımla eve giriyordu. Babası kısacık saçlarına bakıp “Saçlarına n’aptın böyle” diyordu. Annesi de elindeki poşetleri göstererek “Niye bu kadar alışveriş yaptın”
ve jeton düşünüyordu;
“Bey, bizim kız sevgilisinden ayrılmış gene...”
Valla katıla katıla güldüm. Sonra saçla ilgili başka bir karikatürü daha geldi aklıma.
İki kız balkonda konuşuyorlardı. Biri sevgilisinden yeni ayrılmıştı. “Çok üzdü beni, o kadar söyledim tekrar bir araya gelelim diye, dinlemedi” diyordu.
Arkadaşı “eeee?” diye sorunca; “Şimdi bir araya gelelim diyor ama artık çok geç. Ben saçlarımı kestirdim ve başka biri oldum.”
İtiraf etmeliyim, saçlarımı kestirdikten sonra kendimi eskisi kadar “seksapeli yüksek” hissetmiyorum. Havalı bir şekilde saçlarımı savuramıyorum ve kendimi daha çok “oğlan çocuğu” gibi hissediyorum. Biri bir şey dese, rahatlıkla yumruğu yapıştırabilirmişim gibi geliyor.
O zaman zorun neydi diyeceksiniz?
Ömrümün tamamını kızıl saçlı olarak geçirdim, ender bulunan bir renkti ve herkes şu muhabbeti yapıyordu;
“Senin saçlarını boyatman gerekmiyor, çok güzel bir rengi var, biz boyatıyoruz çünkü...”
“Kendi rengi mi orijinal mi?” (Bu soruyu her insan sorar mı be kardeşim!)
“Bu rengi elde etmek ne kadar zor biliyor musunuz, biz deniyoruz olmuyor” (Her kuaföre gittiğimde bir defa olmak üzere...)
Oysa benim de tutkularım vardı. Bir hafta sonu ekinde Candan Erçetin’in bordo saçlarını görünce resmen aşık oldum.
Soluğu kuaförümde aldım ve bordonun ihtişamını saçlarımda taşımaya başladım.
Fakat bu rengin eziyeti keyfinden çokmuş.
İki yıkamadan sonra rengin güzelliği gidiyor ve bir ay içinde soğan kabuğu gibi cansız bir renge bürünüyordu.
Havlularımın, bornozlarımın, hatta giysilerimin yakalarının bordoya dönmesi de cabası.
Altı ay dayanabildim. “Orijinal rengine dönmek istiyorum” dediğimde kuaförüm “öyle hemen olmaz” dedi; “Önce orial ile açmamız gerek, bir süre sarı kullanacaksın, sonra dipten çıkacak ve kendi rengine kavuşacaksın.”
Neymiş, benim rengimle, orial ile açılmış saç arasında mutlaka renk farkı olurmuş.
Öyle yaptık. Bir süre sarışın gezdim ama orial saçlarımı öyle feci şekilde yakmıştı ki fönsüz sokağa çıkamaz olmuştum.
Hayatımda ilk kez saçlarımdan musdariptim. (Bu arada muzdarip diye yazılmıyormuş, s ile yazmam hata değil yani)
Kendi rengi birazcık ağır basmaya başladığında ise kısacık kestirip ölü saçlarımdan kurtuldum.
Çok rahat olduğunu söylemek istiyorum. Sabah-akşam duş alıp, saçlarımı da yıkayabiliyorum. Meğer uzun saç ne kadar zahmetliymiş.
Saçı kısa olanlar “Rahatlığına alışacak ve vazgeçemeyeceksin” diyor.
Yazın bu kısacık saçlarla denize girip, iki dakikada kurumasına bayılacağımı biliyorum.
Fakat...
Saç kadınlığın iktidarıymış. Bu açığı küpelerle, kolyelerle kapatmaya çalışıyor insan. Saçlarımı şöööööyle rüzgarda savurup, yana atmayı da şimdiden çok özledim.
Biz kadınlar böyleyiz işte; ne yardan... ne serden...
Mürsel Sezen
msezen@cosmoturk.com
DİĞER HABERLER
Annelerini Dinleyen Genç Kadınlar Riskten Kaçıp Nakite Sarılıyor Yatırım Yapmıyor
Genç girişimci kadınları riskten kaçmadan yatırım yapmaya davet etti...
Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’na Son 30 Gün
Dünyanın en büyük spor organizasyonu olan olimpiyatlar için geri sayım sürüyor.
“Noel Baba Çocukları Penti’de Bekliyor!”
“Panik atağım var sonra ararım...”
“İnsan Büyüdükçe Hayalleri Küçülür Mü?”
“İnsanın yaşamında aradıkları...”
“Yeni Stil ve Kombin Aramaları 2022’nin En Çok Merak Edilenleri Arasındaydı”
“MICHELIN Rehberi Türkiye’deki Restoran Seçkisini Açıklayacak”
“Cabo Verde`nin Büyüleyici Sesi LURA: "Best Of Lura" ile 17 Şubat`ta CRR’de!”
REKLAM
reklam@cosmoturk.com
İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com
TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32