“Mizah, korku ve yalnızlıktan kaynaklanır”
Henüz 17 yaşımdayken Türkiye’nin kült mizah dergisi Gırgır’da mizah yazıları yazmak benim için heyecan vericiydi. İşte o yıllarda tanıdım Vedat Özdemiroğlu’nu. Ben gazeteciliğe adım attıktan sonra o da reklam sektörüne imzasını atıyordu. Onunla ilk söyleşimi “reklamcıyken” yapmıştım, Reklamın Türklük Halleri makalem için…
Özdemiroğlu hızını asla kesmedi. Leman’daki yazılar, kitaplar derken bir yıl önce başladığı “Tek Kişilik Komiklik” gösterisi ve birkaç ay önce “yol arkadaşları” ile çıkarmaya başladığı Uykusuz adlı mizah dergisi… Mizahı “mazlumun silahı” olarak konumlandıran Vedat Özdemiroğlu ile bu kez Cosmoturk okurları için görüştüm. Mizahı nasıl tanımlıyor? Yazarken neler hissediyor? Yeni kuşak stand-up’çılar arasında kimleri beğeniyor, kimleri eleştiriyor?
Tek Kişilik Komiklik, neyin, kimin komedisi? Neden oyununa böyle bir isim seçtin?
Oyuna “stand-up” dememek için böyle bir isim buldum.
Stand-up’a ön yargın mı var?
Hayır hayır öyle bir şey değil. Stand-up İngilizce bir kelime. Yaptığım iş bir Amerikalı veya İngiliz’in gözünden stand-up’tır ama ben İngilizce bir şey yapacak kadar hakim değilim o kültüre. Bu yüzden kendi yaptığımı komiklik diye adlandırıyorum.
Komedi de demiyorsun anladığım kadarıyla…
Komedi sanata giriyor. Benim yaptığım komiklik. Oyunumun sanatla alakası sadece laf ustalığına dayanması. Oyuncu olmadığım için de yaptığım “Tek Kişilik Komiklik”.
Seyirci ile nasıl bir etkileşim yaratıyorsun?
Yaptığımı aslında şöyle özetleyebilirim: En büyük taşlara basarak karşıdan karşıya geçiyorum. Türk toplumunun algısı ne üzerineyse onlardan bahsediyorum. Buna Demirel de Orhan Gencebay da Sergen Yalçın da dahil. Askerlik, aile ve reklamcılık hayatımın anıları da dahil. Kimseyi kırmadan, incitmeden neşelenmeye ve neşelendirmeye çalıştığım bir geyik muhabbeti sekansı.
Yaptığın işi nasıl tanımlıyorsun?
Entelektüel bir iş yapıyorum. Hiç alttan almayayım. Çünkü benim mizahım zaten çizgili bir mizahtır, sınırları zorlarım. Okuyucuma da güvenirim. Oyunda tabii ki dünya görüşünüzü değiştiremem ama “bir de böyle bir düşünce varmış” demenizi sağlarım. Artık farklı olmadan haklı olunmayacak bir çağda yaşıyoruz. Ben de farkımı ortaya koyuyorum.
“MEÇHUL ELEKTRİKÇİ”
Vedat Özdemiroğlu’nun mizah çizgisi, farkı ne peki?
Benim farkım şu… Yazarın sosyal ve siyasal sorumluluğunu unutmadan her nesne ile her kavramla ilgilenmek. Bir radar gibi yazmaya çalışıyorum. Benim için baş rolde elektrik var. Kendim için tanım koymam gerekseydi eğer Tevfik Fikret’in şiirinde geçen meçhul elektrikçi lafını almak isterdim. Çünkü sadece ben değil, benim gibi birçok mizahçı yıllarca bu ülkeye dil verdik. Bizim söylemimiz salgın bir şekilde yayıldı. O yüzden meçhul elektrikçi lafını açıkçası kendime yakıştırıyorum. Ve elektriği ön planda tutuyorum. Bu yüzden de el aleme doğru düzgün eleştiride bulunmak için kendim doğru düzgün yazıyorum. Aslında benimkisi bir kainat eleştirmenliği. Var olan biten üzerine konuşma.
Yazılarımda çözüm odaklıyımdır mı demek istiyorsun?
Biliyorsun herkes bir şeyler yazıyor ama yazılanlar çoğu kez “çözüm odaklı” değil… Yeni bir şey söylemiyor yani…
Orası öyle ama o başka bir konu. Zaman zaman kendimi şaşırtan çözümlerim de olmasına rağmen ben öyle bir yazar da değilim. Ama seçimlerin olduğu gün konuk olduğum bir kanalda bir sürü şeyler söyledim. Dönüp baktım sonra hiç de yanlış şeyler değilmiş söylediklerim. Güldal Mumcu’nun Cumhurbaşkanı yapılmasını önermişim. O olsaydı belki bunlar yaşanmayacaktı.
“CEM YILMAZ ADINI ANMADAN POLİTİKA YAPAR”
Yazarların siyasal ve sosyal sorumluluklarından söz ettin önce. Bunu biraz daha açabilir misin? Hali hazırda “ünlü” stand-up’çılarımızı nasıl buluyorsun, bu sorumluluk var mı onlarda?
Siyaset deyince aklınıza sadece kravatlı adamlar, masalar, toplantılar ya da anlaşmalar gelmesin. Aşk da en büyük siyasettir. İnsanların kendi genlerini kopya edip yeni bir çocuk yaratmaktan daha büyük siyaset olamaz. En büyük ideoloji de aşktır. Benim birinci maddem, asla karamsarlık değil, hayattır. Hayata böyle baktığım için tabii ki sahneye çıkan adamdan, ya da yazan adamdan ekstra bir sorumluluk beklerim. Mesela Cem Yılmaz’a hiçbir şey diyemezsiniz. İşini o kadar güzel yapıyor ki… Cem Yılmaz adını anmadan politika yapmaktadır. Onun işi sinir bozucu bir şekilde zekasını harekete geçirmek ve kitlelere de bu kimyayı aşılamaktır. Bunu yapmıştır. Ama yine de gönlüm isterdi ki o keskin zeka, Bush hakkında 3-4 espri yapsın. Çünkü kitleleri etkileme gücü var Cem’in.
“ŞAHAN MİLENYUMUN YAN ETKİSİDİR”
Peki ya Recep İvedik ile 3 milyonu aşkın kişiyi sinema salonlarına çeken Şahan Gökbakar?
Şahan bir dip noktadır. Kesinlikle milenyumun yan etkisidir. Nüfus artışının, banal mizahın, 12 Eylül’ün sonucudur. Kenan Evren’e hayırlı uğurlu olsun. Bu ülkenin mizahı olmasa anlarım ama ben bütün Recep İvedik vs. severlere Aziz Nesin, Ferhan Şensoy’u öneriyorum. Pembe Panter serilerini izlesinler, Cem Yılmaz’ı izlesinler. Hiçbir şey yoksa Metin ile Zeki’nin eski oyunlarını izlesinler. Öte yandan ben şikayet eden bir adam değilim. Sadece benim için bu bir sorun değil, durum. Recep İvedik’in belki şöyle bir faydası olmuştur: Bir sürü çocuk belki ilk defa sinemaya ayak atmıştır.
Froyd’un bir tespiti var mizahla ilgili... diyor ki, “Mizah isyancılıktır, baş kaldırıdır.” Mizah eşittir isyan ve baş kaldırı diye düşünüyor musun?
Tabii ki. Mizah aslında mazlumun silahıdır. Korku ve yalnızlıktan kaynaklanır. Her insan da var olan yalnız kalma, korkma, en az bir insan bulamama korkusu gibi sosyal fobiler mizahçılarda daha da depreşmiş olduğundan alaya ve komikliğe sığınırlar.
“YEŞİLÇAM’IN DEVAMI YAŞANIYOR ADETA”
TV’deki dizi ve yarışma bolluğu hakkında düşüncelerini merak ediyorum.
Estetikleri çok düşük. Yeşilçam şu an zaten TV’de devam ediyor. Ben bu şeyden memnunum aslında. Bir sürü senarist, yapımcı çalışıyor. Ama niye Lost’a uzaktan bile yaklaşmayan kalitedeler? Bunu konuşmak lazım.
Neden peki o kalite yakalanamıyor?
Ucuz düşünüyorlar. Çok konuşma oluyor. Herkes çok şairane şeyler söylüyor. Dizilerin 45 dakikalık sağlam diziler olması gerekir. Sitcom’ların da Avrupa’da ya da Amerika’da olduğu gibi 25 dakika olması lazım.
Çözüm ne?
IQ’su yüksek adamların para ödeyerek, riske ederek bu sektöre girmeleri lazım. Ki IQ’larını kullanarak o paraları fazlasıyla geri kazanabilsinler. Bizim sorunumuz çılgın ruhlar ve yüksek IQ’lardır.
“REKLAMCILIĞA DÖNEBİLİRİM”
Bir dönem reklamcılık da yaptın. Reklam dünyasına tekrar dönmeyi düşünmüyor musun?
Dönüş ihtimalim var. Bir kısmı Uykusuz’dan bir kısmı da dışarıdan düşündüğüm isimlerle bir ajans kurma hayalim var. Akıl Fikir Ofisi olarak adlandırabilirim bunu.
Çok güzel. Ne zaman hayata geçecek ajans kurma hayalin?
Uzun vadeli bir proje. Ama yapacağım.
Uykusuz demişken… Piyasadaki mizah dergilerinden farkı ne Uykusuz’un?
Sayfa sayısı ve ebat olarak bir farkı yok. Ruhsal farkı var. Üç dergi var zaten, Uykusuz, Leman ve Penguen. Penguen’den ayrılan bir grupla ben ve başka arkadaşlar bir araya geldik ve Uykusuz’u oluşturduk. Klasik “ayrılalım kendi dergimizi açalım” anlayışında değildik ama. Bu açında diğerlerinden farklıyız. Siyasi üslup olarak da farklıyız. Örneğin parti kapatmaya karşı çıkabiliyoruz, daha demokratik bir tavrımız var.
Gülay Koç
gulay.koc@ntv.com.tr