>

DİĞER HABERLER

Mandalina Kokusu ve Pazartesi Sendromu

Gamze Mengi'nin "Ağdalı Sohbetler" köşe yazısını okumak için tıklayın...
 
   
 
 
     
Dalından meyve koparmayalı ne kadar oldu acaba?
Dalından meyve koparıp yemeyeli…

Bu sabah işe gitmek üzere aynanın karşısına geçmiş hazırlanırken aklıma düşüverdi bu fikir. Bir an burnuma ,bu mevsimde yeni yeni olmaya başlayan mandalinaların kokusu geldi ve birbiri ardına beynime hücum etti düşünceler…

İnsan ne kadar da doğasına aykırı yaşıyor artık; Her gün dijital alarm sesleriyle uyanıp, çiçek-böcek,meyve-sebze kokulu duş jelleri ve şampuanlarla yıkanıp,stress önleyici maskeler ve enerji verici vitaminlerle güzelleşip,dinçleşip,şarj olup başlıyoruz yeni güne…

Evden adımımızı atar atmaz toz duman bir trafik, korna sesleri, kazılmış yollar,havada uçuşan küfürler ve asık suratlar "günaydın, yeni güne hazır mısın" diyor kibarca (!).
Ama yılmıyoruz, biraz sabır ,sonra ofislerimizdeyiz.

Ve ofislerimiz… Gün ışığı almayan, dört duvar teknoloji, çoook katlı binalar …Her gün pek çok insanın dokuz-altı tutsaklık yaşadığı şık hapishaneler…Belirli saatler içinde, belirli şekilde giyinerek ve belirli şekilde konuşarak üretmeyi zorunlu kılan özgür (!) yaratma alanlarımız.…

Dışarıda bir hayatın akıp gitmekte olduğunu bile bile "alternatif bir yaşam yokmuşcasına" bile isteye hapsolduğumuz şık ofisler, minimalist döşenmiş güzel evler,kimsenin komşusunu tanımadığı, hayatın pencerenin ardında kaldığı kozmopolit şehirler…

Herkesin dilinde bir "bıktım artık böyle yaşamaktan" hikayesi. Ama nasıl da yaşayıp gidiyoruz ;bıka bıka, söylene söylene ama ısrarla varolan durumu değiştirmeye değiştirmeye…Hem sabırlıyız,hem inatçı. Bir o kadar da tutarsız…

Birilerinin Bali’de surf yapmakta olduğunu,
bir İtalyan adasında güneşin batışını izlediğini
Karadeniz’in bir köyünde toprakla uğraştığını,
küçük bir Fransız Café’sinde kitap okuyup,kahve içtiğini "bile bile" ,
Burnumuza ara ara geliveren; deniz, balık,dağ,orman,çiçek kokusunu sineye "çeke çeke",
Bazen "küfür", bazen de "şükür" ede ede;

Yaşayıp gidiyoruz işte…


Benim canım dağ çekiyor, hatta orman, deniz,bulut, güneş…
Hani şu çamların gölgesindeki meşhur hamak
Ev yapımı reçel kokusu, deniz kokusu
Dalga sesi, kuş sesi, sessizliğin sesi…
Toprağı eşelemek,çıplak ayak yürümek,kıkır kıkır gülmek
Güneş yanığı bir surat, deniz yıldızları,
Tahta masada sabah kahvaltısı; yağlı ballı ekmek,
Ev yapımı ekmek
Toprağı ekmek…

Ve bu gidişle bugün işi ekmek…



Ama benimkisi hikaye…Bir mandalina hayaliyle dellendim ama itiraf etmeli ki kendi seçimimiz bu hormonlu ,tatsız-tuzsuz yaşam. Dalındaki meyveyi göre göre koparmıyoruz biz. Zevk alıyoruz belki bu mücadeleden, hoşumuza gidiyor gri plazalarda topuklarımızı vura vura yürümek ve trafikte öfkeyle küfretmek.
Şehrin kalabalığından, karmaşasından ve hayatı bu şekilde yaşamanın zorluğundan güven buluyoruz biz, öyle alışmışız…
Belki aksini hiç bilmiyoruz…
Belki de ;
bir hayalimiz var ya ,
hep "hayal" olsun istiyoruz…

gamzem@yahoo.com
Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>