Haftanın Filmleri
"Uzun bekleyiş sona erdi. Televizyon ekranından Türkiye’yi sallayan Asmalı Konak, beyaz perdede nihayete eriyor." Talip Ertürk haftanın fimlerini yorumluyor!
Asmalı Konak
Milyonlarca izleyiciyi ekran başına toplayan, Türk televizyon tarihinin en çok ilgi gören dizilerinden Asmalı Konak, aynı zamanda final bölümü olan sinema filmi ile karşımızda. Uzun süredir kamuoyunu meşgul eden proje rekor kopya sayısı ile Vizontele’nin gişe rekoruna göz dikmiş durumda.
Türk televizyon tarihinde görülmemiş bir başarıya imza atarak, adını popüler kültür tarihimize altın harflerle yazdıran Asmalı Konak, beyaz perdede nihayete eriyor. Dizinin yapımcıları hikayenin finalini sinema perdesinde yapmaya karar verdiğinden beri, tüm Asmalı Konak tiryakileri film hakkında gelecek hayırlı haberleri bekliyor. Ancak üzülerek söylüyoruz ki, film hakkındaki haberler pek hayırlı değil. Yapımcı Abdullah Oğuz’un elini taşın altına koyarak, dizinin asıl yönetmeni Çağan Irmak’ı bir kenara itip filmin yönetmenliği üstlenmesi büyük bir cesaret örneği. Ancak söylemek zorundayız ki, Oğuz bu işin altından kalkamamış. Filmi Çağan Irmak yönetseydi nasıl olurdu diye düşünmek saçma olacak belki ama Abdullah Oğuz’un bir yönetmen olarak filmin hakkını verebildiğini söylemek zor. "Asmalı Konak: Hayat" herşeyden önce dizinin büyük başarısının yanına bile yaklaşamıyor. Dizinin seyirciyi kolayca yakalayan atmosferinden filmde eser yok, karakterlerin geçmişine hakim seyirciler için bile hikayenin içine girebilmek son derece zor. Diğer yandan dizi izleyicilerinin merakla beklediği birçok konu filmde hiç ele alınmıyor. Sümbül ve Ali ile Zeynep ve Salih cephesinde hiçbir gelişme olmuyor ki, bu da filmle ilgili en büyük hayal kırıklıklarından biri belki de. Diğer yandan hikayenin son derece dağınık olduğu ve Abdullah Oğuz’un rejisinin de son derece amatörce olduğu bir gerçek. Bu kez kendi sesi ile oynayan Özcan Deniz durumu idare ediyor, ancak öne çıkan birkaç karakter hariç diğer oyuncuların sadece birkaç sahnede göründüğünü ve rollerinin sıradan bir figürandan öteye gidemediğini ekleyelim. "Asmalı Konak: Hayat" Türk sineması için cesur bir girişim olabilir, ancak filmin beklentilerin çok altında kaldığı kesin. Hikayenin ayrıntılarını açıklayıp izleyicilerin seyir zevkini kaçırmak istemiyorum ama şu kadarını söyleyeyim karakterler arasında göz yaşını dökmeyen yok gibi. Yine de sabrın sonu selamet, gözyaşları da sonuçta gülümsemeye dönüşüyor...
Afilli Delikanlı
FilmEkimi ile mini bir festival yaşayan İstanbul’un ardından festival programının ağır topları bir bir tüm ülkede ticari gösterime giriyor. İskoçya’da yaşayan 15 yaşındaki Liam’ın hikayesini anlatan Afilli Delikanlı, Cannes Film Festivali’nde En İyi Senaryo ödülüne layık görülmüştü.
İngiliz işçi sınıfının sorunlarını anlatmaya adadığı kaderi ile İngiliz sineması tarihinde saygıdeğer bir yer edinen yönetmen Ken Loach, bu kez İskoçya’nın kayıp gençliğine çeviriyor kamerasını. Ancak sorun bu kez Trainspotting’deki gibi uyuşturucu değil, Loach’un kahramanları uyuşturucuyu kullanmak yerine satmayı tercih ediyorlar. Küçük hayaller peşinde koşan küçük insanlara odaklanan film 15 yaşındaki Liam’ın çevresinde gelişiyor. Hapishane’deki annesini kurtarabilmek için çalışan Liam, bir yandan annesinin sevgilisi ile uğraşırken diğer yandan kendisi ve annesi için yeni bir hayat kurabilmek için çalışıyor. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’ye aday olan ve En İyi Senaryo ödülüne layık görülen film Ken Loach’ın son dönemdeki en iyi işlerinden biri olarak gösteriliyor.
Liam'ın annesi, Jean, hapistedir, fakat 16. doğum gününe kadar tahliye olacaktır. Liam bu sefer her şeyin farklı olacağını düşünmektedir. Hiç sahip olamadığı bir ailenin hayalini kurmaktadır, bu da Jean'ın erkek arkadaşı Stan ve büyükbabası gibi güvenli bir sığınak bulmak demektir. Fakat Liam'ın istediği hayata kavuşması için ilk önce para bulması gerekmektedir, beş parasız bir genç için bu çok fazla anlam ifade etmemektedir. Liam ve arkadaşlarının başları belaya gireli çok olmamıştır. Fakat Liam kendini yeniden tehlikeli derinliklerde bulacaktır. Kurtulması gerektiğini bilmektedir. Fakat sadece bu seferlik gitmesine izin verilmeyecektir.
Battle Royale: Ölüm Oyunu
İçerdiği graik şiddet sahneleri ile tüm dünyada dilden dile dolaşan bir efsane haline gelen, birçok ülkede gösterime bile giremeden yasaklanan "Battle Royale: Ölüm Oyunu", FilmEkimi’ndeki ilk gösteriminin ardından gösterime giriyor. Yönetmenin özel kurgusu ile daha önce filmden çıkarılmış sahnelerin de eklendiği 2000 yapımı film, sinemada şiddet gösterilerinden hoşlanmayanlar için oldukça rahatsız edici.
Japon sineması’nın efsane isimlerinden Kinji Fukasaku’nun son filmi olma özelliğini taşıyan Battle Royale: Ölüm Oyunu, yönetmenin özel kurgusu ile karşımızda. Yapımcıların baskısı ile bazı sahneleri filmden çıkarılmak zorunda kalan yönetmen, gösterime girdikten sonra filmin büyük ilgi görmesi üzerine çıkarılan sahneleri ekleyip filmi yeniden kurgulayarak özel bir versiyona imza atmıştı. Ülkemizde ilk olarak FilmEkimi’nde geceyarısı seansında gösterilen film şiddet yüklü hikayesi ile dikkat çekiyor.
Bu yüzyılın başında Japonya'da sistem çöker. İşsizlik tırmanır, suç oranı giderek yükselir. Yetişkinler, çocuklarından korkar hale gelirler. Toplum gençlerin yarattığı korku nedeniyle yok oluşun eşiğindedir. Hükümet bu şartlar altında uzun zamandır beklemekte olan "Battle Royale - Ölüm Oyunu" yasasını kabul eder. Bu yasaya göre her sene, ülke çapında bir kura ile bir sınıf seçilecek ve seçilen sınıfın öğrencileri bir adaya götürülerek birbirilerini öldürmeye zorlanacaklardır. Ölüm Oyunu'nun bu seneki talihsiz sınıfı 9-B'dir. 9-B sınıfının 42 öğrencisi, kindar öğretmenleri Kitano'nın gözetiminde birbirlerini öldüreceklerdir. Öğrenciler, en yakın arkadaşlarını, platonik aşklarını, sırdaşlarını öldürmemek konusunda ısrar etseler de oyunun kuralları katı ve kesindir. Bu oyundan sadece tek bir kişi canlı çıkacaktır ve üç gün sonunda eğer birden fazla öğrenci hayattaysa, kalan bütün öğrenciler anında öldürüleceklerdir. 9-B sınıfının öğrencilerinin getirildikleri ada, bu koşullar altında modern bir arenaya dönüşür. Kurallarını kişisel hesapların, romantik heyecanların ve hayatta kalma içgüdüsünün çizdiği, bugüne kadar eşi benzeri görülmemiş korkunç bir savaş başlar.
Baader Meinhof
Daha önce Eylül sonunda gösterime gireceği açıklanan ancak son anda gösterimi ertelenen 2002 Alman yapımı "Baader Meinhof", 1970’lerin başında Batı Berlin’de geçen bir hikaye anlatıyor.
Deneyimli yönetmen Christopher Roth’un imzasını taşıyan film Berlin Film Festivali’nde Altın Aslan’a aday olmuştu. Anarşist Andreas Baader, dükkan yağmalama ve araba ateşe verme eylemleriyle devleti çökertmeye çalışır. Ancak kişisel çabalarla sonuca ulaşamayacağını anlayınca sevgilisiyle birlikte bir çete kurarak faaliyetlerini yeraltında sürdürmeye karar verir. Olabildiğince çok kaos yaratarak Vietnam Savaşı’na karşı seslerini dünyaya duyurmak istemektedir...
Talip Ertürk
taliperturk@hotmail.com
DİĞER HABERLER
Annelerini Dinleyen Genç Kadınlar Riskten Kaçıp Nakite Sarılıyor Yatırım Yapmıyor
Genç girişimci kadınları riskten kaçmadan yatırım yapmaya davet etti...
Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’na Son 30 Gün
Dünyanın en büyük spor organizasyonu olan olimpiyatlar için geri sayım sürüyor.
“Herry’den yaz keyfi şortlar…”
“Metabolizma Hızınızı Artıracak 11 Öneri”
““12 Eylül’de…” mektupları için geç değil...”
“Alyansı neden dördüncü parmağımıza takmalıyız? ”
“Kuru Cildinizin Yağ Üretimini Harekete Geçirin!”
“Sonbahar-Kış 2017 Fenty Puma By Rihanna Koleksiyonu”
REKLAM
reklam@cosmoturk.com
İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com
TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32