Haftalık Filmleri: Her Telden Çalıyor
Talip Ertürk haftalık fimleri yorumluyor... Ayrıntılar için Tıklayın!
Rabbit-Proof Fence-Çit
Son olarak "The Quiet American-Sessiz Amerikalı" filmini izlediğimiz Avusturalyalı yönetmen Phillip Noyce, "Rabbit-Proof Fence-Çit"de 1930’lu yıllarda ailelerinden koparılan çocuk yaştaki üç Aborjin’in hikayesini anlatıyor…
Avusturalya’da çektiği kalbur üstü filmlerin ardından Hollywood’a transfer olan ve halen sinema sektörünün en deneyimli zanaatkar yönetmenlerinden biri olarak kabul edilen Phillip Noyce, kendi kökleri ile yüzleştiği "Rabbit-Proof Fence-Çit" ile bu hafta sinemalarımıza konuk oluyor. Aborjinler arasında kuşaklar boyunca kulaktan kulağa yayılan gerçek bir hikayeden uyarlanan projenin tetikleyicisi Doris Pilkington’ın aynı adlı kitabı. Phillip Noyce’un üzerinde uzunca bir süredir çalıştığı Çit’in çekimleri, gerekli desteğin bulunması ve Noyce’un senaryodan tatmin olabilmesi ile mümkün olabilmiş ancak. Filmin senaryosu Christine Olsen’e ait. Başroldeki üç küçük oyuncu ise Aborjin halkı arasından uzun uğraşlar sonrasında bulunabilmiş … Oyuncu olarak filmin en büyük kozu ise Neville rolündeki Kenneth Branagh.
Batı Avustralya’daki Aborjinler’in baş koruyucusu Neville, yarı-Aborjin çocukların ailelerinden alınıp, hizmetkar ya da azat olarak eğitilerek, ‘beyazların toplumunda yeni yaşamlarına hazırlanabilecekleri’ yerleşim bölgelerine götürülmelerini öngören programı savunmaktadır. Genç bir kadın olmanın eşiğindeki hassas ruhlu Molly ile kuzenleri Gracie ve Daisy de bu programdan nasibini alır. Evlerinden çok uzaklara gönderilen kızlar, Molly’nin önderliğinde götürüldükleri yerden kaçarlar. Neville, kızların bu yolculuktan asla sağ çıkamayacağı düşünmektedir çünkü geçmeleri gereken çetin bir çöl vardır. Ama kızlar, tavşan çitini takip ederek arkalarındaki siyah iz sürücü ve arama ekibinden sıyrılıp, gerçek evlerine, annelerine ulaşmak için ellerinden geleni yapacaklardır...
Avusturalya Film Enstitüsü tarafından En İyi Film, Müzik ve Ses dallarında ödüllendirilen bu çarpıcı drama, özellikle Peter Gabriel’in müziği ve incelikle işlenmiş etkileyici görselliği ile akılda kalıyor. Başrol oyuncularının amatör oluşu ilk etapta bir handikap gibi görünsede hikayenin çekiciliği ve Phillip Noyce’un sağlam rejisi bu sorunu bertaraf etmeyi becermiş. Genel anlamda bir "geçmişle hesaplaşma" olarak görülebilecek Çit’in eleştiri dozu ne yazık ki biraz hafif kalmış. Aborjinlerin kuşaklar boyunca acı çekmesine neden olan hükümet uygulamaları ile hesaplaşma konusunda biraz pısırık kalan film, bu ciddi sorununa rağmen etkileyici bir "yol" hikayesi olmayı başarmış…
Ten-On
90’lı yıllardan itibaren uluslarası arenada ciddi bir yükselişe geçen İran sinemasının en önemli yönetmenlerinden Abbas Kiarostami’nin imzasını taşıyan "Ten-On", İran’dan kadın manzaraları sunuyor. Günümüz İran’ından gerçek bir kesit sunan film deneysel tavrı ile alıştığımız Kiarostami filmlerinden oldukça farklı bir yerde duruyor…
Ülkemizde ilk olarak 22. İstanbul Film Festivali’nde gösterilen "Ten-On", İran’ın yumuşak karnına neşter vuruyor. 10 sekans etrafında İran sokaklarından gerçek kadın öyküleri sunan film, tümüyle bir arabanın içinde geçiyor ve sabit bir kamera ile derdini sadece diyaloglar aracılığıyla anlatıyor. Senaryosu da Abbas Kiarostami tarafından yazılan yapım 2002 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışmıştı…
7 yaşında bir oğlu olan, boşanmış ve yenide evlenmiş, güçlü isteklere sahip bir kadın, erkek üstün toplumda kendisini modern bir kadın olarak görmektedir. Kimseye söz hakkı tanımayan oğlu boşanmalarında babasının tarafını tutmakta ve sürekli annesini bencillikle suçlamaktadır. Aslında o da babasının yolunu izlemektedir. Arabasına aldığı diğer yolcular ise erkeklerin boyunduruğu altında yaşamaktan bıkmış yorgun İran kadınlarıdır…
Mania Akbari, Amin Maher, Kamran Adl ve Roya Arabashi gibi oyuncuların sürüklediği film İran sinemasının yükselişinde adı geçecek yapımlardan biri değil kesinlikle. Parlak bir fikirle yola çıkan Kiarostami, ne yazık ki bu ilk kıvılcımdan alev çıkarmayı başaramamış. Yine de "On" İran’ın yaşayan yüzünü görmek isteyenler için ilginç bir deneyim olabilir…
My Little Eye - Ölüm Bizi Gözetliyor
Ülkemizde ayakta kalan son örneği "Biri Bizi Gözetliyor" olan real time showların tüm dünyada gördüğü büyük ilgi sinema endüstrisinin de dikkatini çekti elbette. "Ölüm Bizi Gözetliyor-My Little Eye", 1 milyon dolarlık ödül için modern dünyadan soyutlanmış bir evde altı ay boyunca yaşamayı kabul eden 5 gencin gerilim yüklü hikayesini anlatıyor.
Yurtdışında bir takım eleştirmenler tarafından coşkuyla karşılanan düşük bütçeli gerilim denemesi "Ölüm Bizi Gözetliyor-My Little Eye", televizyon dünyasının son canavarı real time showları merkezine alıyor. Senaryosu David Hilton ve James Watkins tarafından yazılan film Marc Evans tarafından yönetilmiş. Başrollerini Jennifer Sky, Stephen O’Reilly, Laura Regan, Sean CW Johnson ve Kris Lernche gibi tanınmamış oyuncuların oynadığı film ülkemizde ilk olarak 2. If Bağımsız Film Festivali’nde gösterilmişti.
Charlie, Danny, Emma, Matt ve Rex birbirlerini hiç tanımayan ama ortak bir oyunda yer almayı kabul eden beş yabancıdır. Oyunun kuralları basit ve nettir: Uzak bir ormandaki ıssız evde altı ay birlikte yaşayacak, her hareketleri CCTV kameraları aracılığıyla 24 saat internet üzerinden yayınlanacaktır. Altı aylık süre sonuna kadar orada birlikte kalmayı başardıkları takdirde 1 milyon dolarlık ödülü paylaşacaklardır. Ancak bir tanesinin ayrılması halinde hiçbirisi ödül alamayacaktır. Öte yandan ıssız evin de kendine özgü birtakım sırları vardır. Ev sanki esrarengiz güçlerin kontrolü altındadır. Bu da yarışmacılara tahminlerinden de yakından izlendikleri duygusunu verir. Yarışmanın sonu yaklaştıkça başlangıçtaki uyum ve iyi niyet ortadan kalktığı gibi tartışmaların ve cinsel tansiyonun dozu yükselmeye başlar. Yarışma ortamı artık bir kabusa dönüşmüştür. Bu noktada bir soru devreye girecektir: Internet şirketi rating uğruna yarışmacılara yönelik bir akıl oyunu mu oynamaktadır, yoksa şirketin bilgisi dışında yarışmacıları gözetleyen bir sapık mı vardır?
Kamera kullanımı itibariyle oldukça farklı bir denemeye girişen yönetmen Marc Evans, görsel açıdan şaşırtıcı bir başarıya imza atmış. Ancak filmin şaşırtıcılıktan uzak biçimde gelişen senaryosu, ne popüler televizyon kültürüne ne de gerçek zamanlı şovlara ciddi bir eleştiri getirmiyor. Sanıyoruz ki yönetmen Evans "gerçek zamanlı şov" hadisesinin gerilim yaratmak için zengin bir malzemeye sahip olduğunu düşünmüş sadece. Yine de "Ölüm Bizi Gözetliyor", klasik gerilimlerden bıkmış izleyiciler için ilginç bir deneyim olabilir…
Serving Sara-Tehlikeli Dişi
Haftanın yıldız oyunculara sahip tek filmi "Serving Sara-Tehlikeli Dişi", güzeller güzeli Elizabeth Hurley ile Friends ile ünlenen Matthew Perry’i buluşturuyor. Romantik komedi formundaki film haftanın en hafif seyirliği…
Güzelliği ve skandallarla dolu özel yaşamı ile bir şekilde gündemden düşmemeyi başaran Elizabeth Hurley’in, Friends ile ciddi bir hayran kitlesine sahip olan Matthew Perry’yi yanına alarak çektiği romantik komedi "Serving Sara-Tehlikeli Dişi"nin yönetmeni Reginald Hudlin. Müzikleri Marcus Miller tarafından yapılan film 29 milyon dolara mal edilmiş…
Joe Tyler belki de dünyadaki en kötü işlerden biri ile uğraşmaktadır. Ama bunun için elinden pek de fazla bir şey gelmez. Aşağılık ve kirli yollarla da olsa dahice metodlar kullanarak hizmet verdiği insanların resmi evraklarının peşinden koşmaktadır. Sara Moore i
DİĞER HABERLER
Kadınların Araba Seçiminde Dikkat Ettiği Özellikler
Kadınların alışveriş konusunda ne kadar titiz olduklarını eminiz ki bilmeyen yoktur.
Annelerini Dinleyen Genç Kadınlar Riskten Kaçıp Nakite Sarılıyor Yatırım Yapmıyor
Genç girişimci kadınları riskten kaçmadan yatırım yapmaya davet etti...
“Zekayı Geliştiren Kahraman Yiyecekleri Merak Ediyor musunuz?”
“05.30’da odama giren hırsız…”
“Sıcak Havalarda Beyin Sağlığınızı Koruyun”
“İdeal göğüs nasıl olmalıdır?”
“Volkswagen Arena’nın Gerçeküstü Atmosferinde 10 Yıldır “Her Şey Bir Arenada””
REKLAM
reklam@cosmoturk.com
İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com
TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32