>

DİĞER HABERLER

Baba Bana Reina Al (1)

Yasemin Uludoğan'ın yeni köşe yazısını okumak için tıklayın!
 
   
 
 
     
(Keşke fırsatım olsaydı da fon müziğini ekleyebilseydim yazılarıma. Bu yazıda adı geçen mekanla doğru orantılı olarak önce eskilerden bir şarkı You’re Just Too Good To Be True, ardından Tarkan’ dan Dudu, yazının sonuna doğru da İbrahim Tatlıses’ten Take Take (Türkçesi Tieek Tieek) dinlenebilir. Ne alaka demeyin ben de anlamadım. Yeni moda bu. Buyrun okuyun)

Çok güzel bir şehirde yaşıyorum. Gerçekten çok güzel. Yaralı kaldırımlarına her bastığımda O’nun üzerindeki yükün ağırlığını, duyduğu acıyı hissediyorum. O ise bunca acıya, yüke rağmen her santimetrekare toprağından ayrı bir nimet sunuyor üzerine basa basa geçen her hayat kahramanına. Görmeden basıp geçenlerin ise hiç şansı yok. Ben ise attığım her adıma dikkat ediyorum hem O’nun canını daha fazla acıtmamak hem de bastığım yerdeki nimetleri görebilmek için.

Şimdilerde Reina’nın müzik direktörü çok eskilerden bir arkadaşım ne zamandır ısrarla çağırıyordu beni tezlere konu olan mekana, "madem yazı yazıyorsun buraya gel hem bol bol gözlem yaparsın yazılarına da konu çıkar, hem de hasret gideririz" diye…

Daha fazla kıramadım arkadaşımı. Atladım gittim. Bir kere gelmek ile olmaz tekrar gel dedi. Tekrar gittim. Sonra bir daha gittim. Sonra bir baktım geçen akşam kapıda "Hoşgeldiniz Yasemin Hanım" dediler. İşte o an tehlike sinyalleri çalmaya başladı.

Aman Tanrım dedim. Yoksa ben de mi onlardan biri oldum? Hani şu MalumVole’lerde zıpır zıpır zıplarken ya da cool bir şekilde içkisini yudumlarken gördüğümüz mekan müdavimlerinden; ava çıkayım derken av olmuş, bir yudum içki içeyim derken zil olmuş tiplerden…

- Ama , ama ben arkadaşım ile hasret gidermeye geliyorum Security Bey. Sizin bana zoraki saygı göstermeniz için size hamuduyla bahşiş bırakmıyorum ki? Hem ben bu mekana beş kuruş para da kazandırmıyorum. Benim buraya ne maksatla geldiğimi biliyor musunuz siz? Ben sadece yazılarım için gözlem yapmaya, eski bir dostumla geçmiş anılarımızı Boğaz manzarası eşliğinde yadetmeye geliyorum. Yapmayın, etmeyin, ben sizin potansiyel belleyeceğiniz gece müdavimlerinden değilim ki. Ben kendi halimde yaşayıp dururken, beni benimle bırakın giderken. Başka birşey istemem buradan ayrılırken. Bir de eski dostum kalsın ne olur, gerisi sizin olsun.

Hoşbulduk dedim ve attım kendimi içeri. Süzüldüm yavaş yavaş merdivenlerden aşağıya.

-Sizden biri olduğumu sanıyorsunuz. N’ayır. Bedenime sahip olabilirsiniz ama ruhuma asla!!!

Tanrım bu ne kalabalık böyle. Bedava altın dağıtıyorlar da duyan gelmiş sanki. Hele içeriye yalnız başına giren bir kadınsanız yandınız. Ta taaaaam. "Potansiyel bir av mekandan içeri girdi amirim, pıhhh" bakışları saniyenin onda biri bir sürede üzerinize çevriliyor.

-Eyvaaah! Ben üzerime şık birşeyler giymiştim değil mi? Bakayım. Ohhh neyseki şık giyinmişim tanrıya şükür. Yoksa ne yapardım!

Bunca nazarın yükünü ancak şık bir kıyafet kaldırır. Başım dik alnım ak, geçtim kalabalığın arasından.

-Canım arkadaşım, kılavuz gemim, şu kapının oraya kadar gel de kurtar beni.Yanımda bir karşı cins görsünler bu avcılar. Kendimi İstanbul Boğazında yolunu şaşırmış bir yunus balığı gibi hissediyorum. Lütfen en yakın boğaz manzarasını görebileceğim köşe bucak bir yer bul bana. Sonra da beni at Boğaz’ın sularına orada gurup ile söneyim.

Neyse ki saat daha erken. Güzel bir yemek yerken güneşin batışını seyredebilecek zaman var. Bulunduğum yer de öyle güzel ki, kartal bakışı, Kaptan Cousteau gibiyim dümeninin başında.

Burası ayrı bir dünya. Canım şehrimin dört bir yanından binbir karakterde binbir değişik insan gelmiş ama burada hepsi tek bir karakter olmuş. Ya da iyi kötü bir karakter bulmuş ; )

Birşeyler var burada canım, orası kesin! İster istemez davranışlarını, bakışlarını, mimiklerini etkiliyor insanın. Şimdi ben biraz daha gözlemleyeyim canım
Şehr- i – istanbul’umun içindeki bu başka Şehr – i - müstesnayı.

Arkadaşım el sallıyor, sen kendine içecek bir şeyler al ben şimdi geliyorum diyor. (Allahtan üstüne rahat birşeyler giymeyecek)

- Eeee, ben bir Jack Daniels alayım, sadece iki buz olsun lütfen. Gözlem yapacağım da. Yoo yo, çerez istemez, teşekkür ederim, bol miktarda anım var onlar güneş batana kadar bana ve arkadaşıma yeter.


Hele bir güneş batsın, haftaya gene devam edeceğim…


Felsefel Köşe:

Fazla alçakgönüllüler alçaklarda gezmeye mahkumdurlar.
Alçaklarda gezenlerin başına yağmur yağar.
Murat U. ve Cenk B. Kankiler

Gereksiz Köşe:

Neden geçen yaz İstanbul sıcağında beyinlerimiz rafadan yumurta olurken bu yaz tam anlamıyla pırıl pırıl bir gökyüzü göremiyoruz? Ekolojik dengeyi bu kadar mı bozduk yoksa İstanbul havası geçen yaz bize çektirdiği eziyetten sonra bu yaz "hadi bu sefer bendensiniz" mi demek istiyor????

ColaTurka Köşesi:

Beğendim.


Yasemin Uludoğan
yaseminabla@hotmail.com

________________________________________________________


Yasemin Uludoğan da kim oluyormuş?

Yaşı 25. Hem reklamcılık yapıyor hem müzik. Saçları kırmızı. Kedisi var. Meraklı. Hadi buna da burnumu sokayım, içimde kalmasın, dedi yazı yazmaya başladı. Battı balık yan gider...



Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>